Sabaha kadar ağlamaktan içi dışına çıkmıştı. Gözleri şişmiş, hiç uyumadan sabahı zor etmişti. Ezanı duyar duymaz kalktı yataktan, yüzüne soğuk su vurdu. Bavulunu alıp, kapının önünde beklemeye başladı. Onun sesine uyanan Ömer de giyinip, kapıya geldi.
-Bir kahvaltı etseydik, böyle aç açına yola çıkılır mı?
-Yok, benim yiyecek halim yok zaten. Hemen gidelim.
Birlikte evden çıktılar ve muhtarın evine doğru yürümeye başladılar. Muhtar namazdan geliyordu, kapının önünde karşılaştılar. Ömer durumu anlattı ve arabanın anahtarlarını alıp, bavulu bagaja attı. Yolda ikisi de hiç konuşmadılar. Zaten evde de bugüne kadar pek konuşmuşlukları yoktu. Kadın kısmı pek konuşmazdı, Nigah da gelin geldiği bu eve uyum sağlamıştı.
Gözlerinden akmaya çalışan damlaları tutup, kendini sıkmaktan dişleri ağrımıştı. Kendini, anasının kucağına atıp bağıra bağıra ağlamak istiyordu. Bir türlü inanamıyordu Murat’ın söylediklerine, nasıl olmuştu bütün bunlar, bu kadar kısa sürede nasıl vazgeçmişti kendisinden?
Otogara geldiler. Ömer, biletini alıp, Nigah’ı otobüsün muavinine teslim etti ve el sıkışıp ayrıldılar. Nigah, başını cama dayamış, anlamsız gözlerle yola bakıyordu. Buraya ilk geldiği günü, Murat ile tanışmasını, gelin olduğu günü hatırlamak içini daha çok acıtıyor, bitmek bilmeyen göz yaşlarına hakim olamıyordu.
Allahtan yanındaki koltuk boştu, gereksiz sorular, anlamsız bakışlar olmadan ağlıyordu rahat rahat.
Ankara’ya geldiğinde akşam olmak üzereydi. Muavin, yol boyu yanına gelip ona çay ister misin abla, diye sormakla kalmamış, Balgat’a gidecek bir yolcunun yanına katıp, eve kadar gitmesini de sağlamıştı.
Kapıyı açtığında annesinin yüzündeki ifadeyi gördüğü an ağlamaya başladı. Hem sevinç hem de korkunç bir endişe ifadesi. İçeri geçtiler ve annesine kesik kesik, ağlamalar arasında olanları anlattı. Annesi, onunla beraber ağlıyor, ah bizim kara bahtımız diye dövünüyordu. Sonra kendisini toparladı ve bugüne kadar Murat mı bizi ayakta tuttu, neler atlattık biz güzel kızım, bunu da atlatırız diyerek, yemeği ocağa koymaya, mutfağa gitti.
Bu eve gelmek, Nigah’a eski günleri, tayin için çeşitli şehirlere gidiş ve dönüşlerini, evlenmeden önce Murat ve ailesinin buraya onu annesinden istemeye geldikleri günü hatırlatmıştı. Yine başladı ağlamaya, tutamıyordu kendini, tutmak da istemiyordu aslında.
Birden işi geldi aklına, hiç haber vermeden gelmişti, ne yapacaklardı acaba? İnşallah işinden de olmazdı.
Günler böylece gelip geçti, annesinin gündeliğe gittiği evlerden bir hanım, Milli Eğitim Bakanlığı’ndan tanıdık ayarladı ve Nigah’ın tayinini Ankara’ya çıkardılar. Nigah, kendini bırakmış, gülmez, konuşmaz bir kadın olup çıkmıştı. Annesinin gözlerinin önünde eriyordu, Halime’nin ona baktıkça ağlayası geliyordu.
Bilmezdi ki yakında, bugünlerini bile arar hale geleceklerdi.
ASLISIN
YAZARA E-POSTA GÖNDER