Sonsuzluk kocaman bir hayalken taşıdığın kibir ancak içeri girmeye çalışan güneşi perdeliyordu.
Yaklaşmasına izin verdiklerin ne kadar gerçekti ? Ulaşılmazı değerli bildikçe kendini tahtınla beraber gökyüzüne taşıyordun farkında olmadan.
Beni yanında götürmeye çalışsan da gelemezdim. Dünyayı Tanrıların tepesinden izleyenlerin gözleri daha da yükseğe çıktıkça kör olurdu çünkü.
İstediğine ulaştıkça sıradakini gözüne kestirirdin, oraya tırmananların karanlık bakışlarının ardında vicdan nefes almazdı.
Dokunduğu tene aşkın resmini çizemez, ay ışığındaki büyüyü göremezdi.
Heyecanlarına takılan adımların, detaylara kilitlenen gözlerinle birbirine düğümlenirdi.
Bir araya getiremediğin mutluluğun kareleri, avucuna sadece renkli tutkular bırakırdı.
Hırslarınla yaptığın kalenin ihtişamına alıştıkça , duvarlarını vazgeçemediğin saplantılar sarmaya başlayacaktı.
O soğuk taştan kafese astığın siyah beyaz tablolarda, geçmişin sıcaklığını arayacaktın.
Doğrularımla alay eden gözlerin, düştüğü ilk karanlıkta utancını saklayacak bir bahane arayacaktı. Peşinde koştuğun gücün damarlarında emanet gibi akan kandan farksız olduğunu belki o zaman anlayacaktın.
İhtiyacın olan hep yanında yaşarken, aç gözlülüğün perdesinde bambaşka filmler oynayacaktı. Kalemimden akan heyecan kurumaya başlarken, ben başka bir hayata adım atacaktım.
Sen arayıpda bulunmayanım, dokunmadan hissedenimken, varlığını daha okumadan ezberlerdim satır satır.
Kırılan parçalarımı toplayan ellerim hücrelerine ayrılsa da, senin için yeni bir hikaye daha yazardım bu halimle.
Tuzla buz olsa da tüm inancım, Melekler parmaklarıma sayfa sayfa indirirdi kaybettiğim ilhamı.
Yavaş yavaş büyütürdüm karnımda, sancılardan canım yansa da seni dünyaya tekrar
ben getirirdim, çektiğim acılara rağmen.
Murat
MURAT DİNDE
YAZARA E-POSTA GÖNDER