Zamanın incecik ipi üzerinde dizilen günleri yaşıyorum, koptu kopucak diye endişeyle bakarken kendime.
Dağılmasından korkuyorum, bir daha eskisi gibi toparlayamayacağımı biliyorum çünkü…
Yolun yarısını bitirmişken ufak tefek çiziklerle, artık bir yerim kanasın istemiyorum kalan yıllarda.
Beni kandırmaya çalışanların canımı yakması tüm endişem, tam güvendiğimi zannedip tekrar başa dönmek bütün ürekekliğim.
Nerde ? ve nasıl ? karşıma çıkacağını bilmeden, salkım saçak olmuş ruhumu toparlayacak diğer ruhu bulduğumda mutlu olacağımı zannediyorum.
Bir gece, ilk yudumuyla başladığım umudun alkol kokan tadıyla çıktığım yolculuğun,
sonunda ya da ortasında karşıma çıkıp, “ ben geldim” diyen o sesi duymak belkide tüm beklentim.
İçinde güven olan, aşk ve tutku kokan sesle buluşmak belki tüm çabam
ya da bir gün hiç aramadan, mucizenin onu karşıma çıkarması,
her şeyden umudumu kesmişken…
Adresinde bulamadıkları mutlulukların kapısından dönüp, yaklaştığını zannetiği hayallerin bir rüya olduğunu fark edenlerin kabusu bu yüzden korkutuyor beni.
Karanlık perdende akan bulanık sularda cesaretle yüzerken, seni de aynı kabusun akıntısının götürmesinden korkuyordum.
Yükseklerde bekleyen düşmanların olduğunu bilsen de, alçaktan uçacak kadar ürkek değildin, ölümü umursamadan çırpıyordun kanatlarını sen kadınım.
Mutsuz anlarında içine düştüğün karanlığa rağmen, içini ısıtan sıcak bir ışığın aydınlattığı, uzun kıyıda yürüdüğünü hayal etmeni istiyordum senden.
Ayaklarına değen dalgalar, özgürlüğün şarkısını söylerken kulaklarına,
duyduğun huzurun içindeki sesin ben olduğumu fark etmeyecektin …
Yüzünü çevirip bana bakmasan da, bir gün aynı şarkı senden uzaktayken kulağına beni tekrar fısıldarken, o zaman anlayacaktın ne demek istediğimi.
MURAT DİNDE
YAZARA E-POSTA GÖNDER