Bir duygu seline kapılırsın aniden. Yıkar seni; serinliğiyle, sıcaklığıyla, ılıklığıyla. Bunların hepsini aynı anda yapabilmesidir zaten onu farklı kılan.
Hıçkıra hıçkıra ağlarken, aniden kahkahalara boğan duygu sömürüsünde usta film sahneleri gibi. Ama onun kadar basit ve planlanmış değildir.
Ne dekor vardır ne kostümler ne de mizansen. O kadar sahicidir ki içinde kaybolmaktan öteye gidemezsin ve kendini isteyerek, bilerek bırakırsın o sele. Çeksin seni, alsın, istediği yere götürsün diye suya dalıverirsin ve gülümsersin.
Bazen bir müzik, bazen çok heyecanlı bir iş, bazen de bir insan yaşatır sana bunu. O anda bunun da önemi yoktur, olduğu gibi gelen ve o hissi getirendir esas olan.
Peki hep o halde kalamamalar, aniden silkelenip, nereye gidiyorum ben, çok uzaklaştım kıyıdan, ayaklarım yerde değil, diye yeniden başladığın yere dönmeler nereden gelir?
Hayat böyledir değil mi? Bir güler bir ağlar sonra yeniden gülersin. Aslında günlerin kaderiyle aynıdır kaderimiz. Bir şekilde güneş batar ama sonra yeniden doğar. Ya da mevsim etkisiyle giyinip soyunan ağaçlar ve doğadır hayat.
Bize düşen, yaşandığı anda, o selin tadına varmayı bilmektir. Bittiğinde ise; biteni kutsamaktan ve kapılacağın bir başka seli beklemekten öte yapılacaklar, nafiledir.
O zaman, hadi "yaşamaya"
ASLISIN
YAZARA E-POSTA GÖNDER