Hep söylerim, yeni başlangıçlar yapmak için yeni tarihler daima güç verir. Pazartesi başlanan diyetler, yeni yılda alınan radikal kararlar bunun en açık örneği olsa gerek. 2012'ye dönüp baktığımda çokta parlak geçmediğini fark ediyorum ama bazı güzel zamanlar ve güzel insanlar sayesinde kötü anmadığım bir yıl olarak tarihin tozlu sayfalarına gömdüm diyebiliriz.
Bir adam tanıdım; iliklerime kadar sevdim onu, bebeğim gibi, sevgilim gibi, en yakın arkadaşım gibi, aslında herşey gibi. Bir adamı beklentisiz sevebilmenin ve her daim iyi olması için sihirli dualar edebilmenin güzelliğini yaşadım. Onu görmediğim zamanlarda öyle acıdı ki canım, gözlerim doldu, utanmadım, oturdum ağladım. Gözyaşım bitti, hatırladım, gülümsedim, bir daha bir daha özledim. Bir aşk değildi bu, çok başka bir şey. Elde etme hırsı yok, incitmek yok, hayatının merkezinde olma çabası yok. Safi dokunmak var, safi konuşmak, paylaşmak. Kutsal amacına ulaştırmak birlikte geçen zamanı, fazlası ziyan. Birgün hep benimle olsun isteği de yok değil ama daha iyi olacaksa uzaklarda olsun, hayatımın bir yerlerinde kalsın, iyi olduğunu bilmek iyi gelecektir inancı var. Bir kendinden vermişlik, özleme razılık durumu da denebilir muhtemelen.
Bir kadın tanıdım, Başak. Hakikaten başak gibi, öyle usul, öyle güzel, öyle narin.. Çok sayılmayacak bir zamandır tanışmamıza rağmen bir bakışımdan anlıyor oluşu ve çok kimsenin anlamadığı söylediklerini anlatmak istediği gibi anlıyor oluşum. Sessizliğimden anlam çıkarabilme ve hiç yanılmama mukaddesliğiyle güzel elleri..
Hayatımın en keyiflileri arasında yer alacak 3 gün, 14/15/16 Eylül Sirenfest; bir reggae festivali olarak geçse de adı benim için çok daha fazlasıydı. İnsanların egolarını kenara bırakarak nasıl eğlenebileceklerini gösterdi ve ilk kez gördüğüm belki de tekrar görmeyeceğim güzel adamlar, güzel kadınlarla yaptığım dost sohbetlerinin tadı damağımdadır şu vakitlerde. Tat demişken, 15 Eylül gecesi, bir hayli acıkmışız, herkes gibi. Büfenin kenarında gündüzden ve bir önceki geceden kalma tatlı sarhoşlukla ne yiyeceğimiz düşünürken gözüm takılıyor gözlemeye, patatesli. Adama sorduğum soru benim için gayet alışılmış, her zaman yaptığımdan; rende patates mi, haşlama mı? Adam afallıyor, yanımdan neşeli ve şaşkın bir kahkaha yükseliyor. Birkaç dakika sonra adının Kenan olduğunu öğreneceğim bir adam “ne farkı var?” der gibi gülüp; “patates patatestir işte” diyor ve öyle giriyor hayatıma. Olurda okursan yazımı; Kenan'ım, o gece de anlattığım gibi, farkı büyük. Ama ilk kez bir patates senin gibi bir adamı kattı hayatıma, kutsal sayarım bundan böyle, yamacımda kal.
Bir de Mert, geceme sohbetiyle ışık tutan, gece girdiğimiz denizden birlikte kovulduğumuz adam, fazla söz etmeyeceğim..
Gündüz oluyor bir standa takılıyor gözüm; “BigUpMan” yazıyor. Renkler müziğe uygun, müzik giymiş adamlar. Orada tanışıyoruz Selekta Genjah'la, aslında Gencer Arabacı ancak kendisi bir Selekta, dolayısıyla ben dahil kimse kendi adıyla hitap etmiyor. Bir de Umut, ortağı. BigUpMan'ın yaratıcısıymış meğer, tasarımları bir görseniz, hangisini alsam diye değil hangisini almasam diye düşünürsünüz. Ben çocukluğumun kahramanı Sosyal Alkolik Cemil'i ve Freedom Afro tişörtünü aldım. Parayla değil müzikle, tarzla işi olan adamlar olduklarından başka bir yerde göremem de diğerlerinden alamam diye korkmadım değil ama baktım ki online satışları da var, sular serpildi içime. Üstelik yalnızca tişört değil farklı giyim ürünleri ve el yapımı aksesuarlar da satıyorlar. Huriye Teyze'nin berelerine ve Zeynart'ın cici mi cici küpelerine bakmadan geçerseniz çok üzülürsünüz, benden söylemesi.
Benim de bir Cemil tişörtüm olsun diyenler için BigUpMan'ın web sitesi: www.bigupman.com
Böyleyken böyle, acıtan şeyleri hatırlamaya gerek yok, güzelliklerle daha kolay geçiyor hayat ve devamında katılan insanlarla.
Sevgi ne çok şey,
En başında emek...
Çisem SOYLU
https://twitter.com/sevgilicisem
cisemsoylu@outlook.com
ÇİSEM SOYLU
YAZARA E-POSTA GÖNDER