Kalbi kanayan bir şehrin ortasındayım, kanayan kalbiyle hepimizi acıtan bir şehir…
Şehri giyinip çıkıyorum, şehre gülümsüyorum, ona dokunup hayallerimi susuyorum. Hatta sevebileyim diye şehri, şehir uyurken onu izliyorum, sularının kıyıya vuruşunu, huzursuz kıpırtılarını gecenin bir yarısı… Şehir konuşuyor, ben izliyorum…
Masumiyetin kalıpları varmış, şehrin insanları yapmış, çok da memnunlar. Ama hiç kimse yamalı kalpleri sevemiyor, yara izleri mide bulandırıyor. Marifet değil onca şeye rağmen sevebilmek, sevebilmek önemli değil, masumiyetin başka kalıpları var… Silgi izi üzerine adı yazıldığında mutlu olanların dünyası burası…
Artık kimse kimsenin adını beyaz bir sayfaya yazmıyor…
Şehir bana kafa tutuyor, şimdi bir kitap gibi karşımda… “içindekiler”le onu anlamamı istiyor. İçindekiler çok garip, her biri başka bir dilde konuşuyor.
Sanki ben kalıcıymışım gibi gidenlere el sallıyorum, aslında her giden anılarıyla bir malzeme ağlamak için, gidenin gittikten sonraki kalışını yakıyorum.
O kadar çok yaralı kalbe dokundum ki; kana bulanmış ellerimle masum yüzleri okşuyorum
Çığırtkanlık yapabilirim mesela ama susuyorum
Koşsam kaçabilirim ama duruyorum
İnsanlar acıyla üstüme geliyor, hepsi can havlinde
Kaçıncı bin kere eziliyorum
Kaç milyonuncu gözyaşım dökülüyor
Kim için ağlıyorum?
Duruyorum, susuyorum, bekliyorum,
Şehir, beni olmadığım biri olduğuma inandırıyor, bir adım geri çekiliyorum.
Bir adım daha, bir adım daha…
Kendimi olduğum yerde bırakıp, kendime daha uzaktan bakıyorum ve hatırlıyorum.
Ben yara izlerini severim, izini unutup yarasıyla yaşayabilenleri daha çok severim. Masumiyetin kalıbı yoktur, kimse inanmasa da ben ellerime inanırım, dokunduğum her şey bana kendini anlatır…
Yazdıklarımı silmem, kimsenin adı bir silgi izi üzerine yazılı değildir ve hiçbir yaprağım silinmekten aşınmamıştır. Koca bir sayfada sadece adı olanlar da vardır ama bir hikaye yazmak için daha çok temiz sayfam var…
Hoş geldin ve güle güleler yoktur bağır çağır, gülümseme vardır coşkuyla ve buruk. Şiirlerle karşılayıp, şarkılarla uğurlarım. Acılarım elit, gülüşüm ameledir. Hiç çocuğum olmadı ama kendimi birçok defa doğurmuşluğum vardır. Acıyı ve kanı iyi bilirim…
İşte bu yüzden masumiyeti severim, yeni doğanları, ilk kez bakanları, ilk kez gülümseyenleri, sayfayı çevirip yeni bir sayfada her şey ilkmiş gibi yeniden başlayanları…
Sevgiler
Itır…
ITIR SEMA ERTAŞ
YAZARA E-POSTA GÖNDER