Yıllardır değişmeyen şeyler var buralarda; meselâ sera ev, metroya giderken geçtiğim yolda ganyan bayisine gelirken solda hemen, camları komple çiçek kaplı, hem de içeriden ve yıllardır bir kez bile silindiğini görmedim, birileri de yaşıyormuş üstelik içeride, o evde yaşayanların bilimum organlarının filizlendiğini düşünüyorum, gerçekten. Sonra bir başka ev, minibüse gittiğim yol üzerinde hemen sol tarafta, o evin kızları gecenin bir vakti sokak kapısında pijamalarıyla telefonda konuşarak büyüdüler ve anneleri kapı önünde çekirdek yiyerek yaşlandı ve evlerinin önündeki taş, hava yağmurlu olmasa bile bastığım anda altından su çıkıp paçalarımı mahveden o taş! Metroya gittiğim yol üzerinde sera eve gelmeden o hiç sevmediğim sokaktaki gecekondu, oradaki anne ve engelli oğlu, o kadının hayatı da sokakta oynayan oğlunu takip etmekle ve oğlunun attığı çığlıklardan utanmakla geçiyor. Başka başka, yan apartmandaki sağır-dilsiz kader, gecenin bir yarısı yüksek sesle izlediği televizyon, diyorlar ki çok yüksek sesle dinlediği zaman azıcıkta olsa duyabiliyormuş. Kader'in alt kat komşusu Ali, bayılır sabahın köründe atletiyle camdan geleni geçeni izlemeye, sokakta çekirdek yiyen kadınlarla muhabbet etmeye. Bir de kazakçı kadınlar var, evlerinin önünde bir çarşaf, sabah çorbacılarla bir vakitte kapının önüne serilir, gecenin körüne kadar orada kalır, kazak teyellerler.
Sonra, bizim buralarda yeni açılan her dükkânın kapısına besmele asılır, işler tutmayıp zarar edilince de kadere sövülerek kapatılır. İslam abi koyu yeşil 80model minibüsünün ön camına hep bir aydınlık gazetesi koyar, milli bayramlarda Türk bayrağını çatıdan aşağıya kadar sarkıtır. Deterjancının oğulları gittin mi adamı kitler, mahallede ne dedikodu var anlatır. Eve doğru yürürken biri omzuna çarpar, kızarsın, dönüp kibarca özür diler, kızdığın için üzülürsün. O karmaşada ayağın taşa takılır, bir temiz söver yoluna devam edersin.
Bir cumartesi sabahı işe giderken yakalar kapıda komşularla sohbet eden Sabber Nine, selam verir hâl hatır sorarsın, nereye gittiğini merak eder; işe gidiyorum dersin arkanı döndüğün anda yanındaki yaşlı sevimli! Teyze repliğini girer; Gezmeye gidiyordur o gezmeyeeee! Gönüllü mahalle bekçilerimiz var; sokağın köşesindeki direğin dibinde bir de kapattıktan sonra eczanenin hepi topu iki basamaktan oluşan merdivenlerinde. Mahalleyi korumayı kendilerine görev bilmiş yeni yetme delikanlılar kendileri. **** marketin Adnan Hoca’cı çalışanları var bir de, İslam abinin eski kasa minibüsüne benzer minibüslerinin arkasında daima posteri olur kendisinin. **** Tantuni, haftada bir mutlaka uğramama rağmen “Ne zamandır gelmiyorsun ablacım, her zamankinden değil mi?” diye soran kadir kıymet bilen garsonu ve her defasında aynı ikramla “İkinciyi de getireyim de mi abla, yersin sen”…
Ve mahallemizin fahri muhtarı Nurşen Abla; kim kiminle nerede görülmüş, eve kaçta gelmiş, kim bırakmış? Bilmem kimin kaynı neden işten kovulmuş? Zeynep’in kızı evlenir evlenmez hamile kalmış, o işte hangi bit yeniği varmış, Süleyman para yok para yok diye ağlıyormuş, bayramda koca dana kesmişte bir gram et getirmemiş!
Kısacası, herkes gibiyiz..
https://twitter.com/sevgilicisem
cisemsoylu@outlook.com
ÇİSEM SOYLU
YAZARA E-POSTA GÖNDER