Nasıl da alışıyoruz her koşula? İyi de olsa, kötü de olsa; her yeniliğe ayak uydurmayı biliyoruz işte.
Düşünce sistemimizi, algılarımızı, alışkanlıklarımızı, hepsini değiştirebiliyoruz. Bunları niye yazdığımı bilmiyorum, şuursuzca yazıyorum. Beynimden akıyor, oysa kalbimden akması lazım. Lazım demem bile akmadığına kanıt işte.
Kalbimle bağlantıma kısa bir ara verdim. Öyle olması gerekiyordu.
Kendimi kandırma mode: ON.
Ayakta kalmak için savunma mekanizmalarım devrede, her şey çok güzel, hayat çiçek, böcek, sevgi diye gezinmelerdeyim. Kandırabiliyor muyum? Sınırlı. Pat diye ıslanıyor her yer aniden, kalmıyor içeride, yanık kokulu duygular. Yeni sönen kibritin kokusu gibi hem hoşa giden, hem de tuhaf gelen bir his yayıyor etrafa, ya da koku.
Ne dediğini bilmeyen insanın yazdıklarını okuyorsunuz. Köprüden önce son çıkış, benden uyarması. Köprüde trafik yoğun, girerseniz, çıkamazsınız, bütün hafta sonunuzu rezil edersiniz. Ben ettim, siz etmeyin.
Bazen kendimden çıkıp, dışarıdan bakıyorum bana. Garip geliyor, tanıdık biri ama içinde olmaya alışmışken; dışarıdan bakması tuhaf. Bakıyorum da ne görüyorum? Bir bere ve atkı, tepeden bakıyorum, ondan.
Yürüyor asker gibi, kırıtmayı öğrenemedi bir türlü, hele sokakta yürürken, iyice ciddi yüz ifadesi. Sanki beyninde, dünyayı kurtarma planları dönüyor. Neredee? Kulağındaki şarkının ritmine uyuyor en fazla ama kırıtmadan. Kırıtmak yok. Erkek gibi, sert olacaksın, yaklaşamayacaklar sana. Yaklaşırlarsa ne mi olur? Hii Allah muhafaza, evlerden uzak!
Kabuklu yemiş kılıklı şey! Ama suya koysam, kabuklar yumuşayacak, ceviz de değil ki; kendini ceviz sanıyor. Yazık.
En fazla tuzlu fıstık olur, durumun farkında da çaktırmıyor, bozmayın siz de. O da öyle ayakta kalıyor işte. Amaa bilin ki; en zor anda da; o ana uyum sağlayacak kadar güçlü.
Ne şekli şemali, ne de yüreği, Karamürsel sepeti değil. Dikkatli olmak lazım. Canı yanınca siniyor ama çok da üzerine gidince can yakabilir. Zehirli sözleri yok, en kontrolsüz halinde bile kontrollü ama diğerleri alışık olmadığından; darbesi ağır geliyor, bazılarına. Kırdığına üzülüyor sonra ama bir yandan da hak etti, diyor.
Ne yapsın, üzüle süzüle hayat mı geçer?
Köprüden önceki son çıkışa sapmadınız değil mi? Hala buradasınız. Uyarmıştım, üzülemeyeceğim halinize. Neyse zaten alışkınsınız, yapma denileni, inadına inadına yapmaya. Çocukluktan kalma bir alışkanlık ama hiç mi büyümeyeceksiniz be kuzum?
Sahi, ne zaman büyüyeceksiniz? Akıllanacaksınız? Kendinizi tanıyacaksınız? Ne istediğinizi bileceksiniz?
Hııı?
ASLISIN
YAZARA E-POSTA GÖNDER