>

KÖŞE YAZILARI | ÖZCAN KANDEMİR

Ölümlerden Ölüm Beğen

Ne kadar yazıp çizsek, sokaklara dökülüp pankartlar açsak, lanetlesek de, hiç bir yararı yok!... (Özcan Kandemir)
 
   
 
 
     

Yıllardır kadına ve çocuğa uygulanan şiddettin önü alınamıyor. Ne kadar yazıp çizsek, sokaklara dökülüp pankartlar açsak, lanetlesek de, hiç bir yararı yok!... Azalmak bir yana, giderek maalesef tınmanıyor.Her gün gazetelerde ayrılmak istediği kocası tarafından kurşun yağmuruna tutulan, sokak ortalarında , bıçakla delik deşik edilen, kadınların haberleriyle yüreğimiz dağlanıyor.

Büyük hayallerle evlenip, bir yastığa baş koyup, kocasına çocuklar veren kadın, bir süre sonra, kocası tarafından şiddete maruz kalınca dünyası kararıyor. Ama hemen "pes!" etmiyor. Dayanabildiği kadar dayanıyor ama, bıçak kemiğe dayanınca da, çocuklarını alıp ( ailesi kabul ederse tabi) baba evine dünüyor.

Sevgili okurlar, pek çoğunuzun da bildiği gibi, baba evine dönmek, bir kadın için hiç kolay değildir. Çünkü, "gelin" olarak çıktığı o eve, "dul!" olarak döndüğünde, o ev eski baba evi değildir artık!...

Bunun için, hiç bir kadın, sudan nedenlerle evini terk etmez. Hele de çocukları varsa, dayanma gücünü sonuna kadar kullanır ama bu sınırlar aşılınca da başka çaresi kalmadığı için, baba evine döner. Bu onun için belki canını kurtaracak bir çözüm gibi görünür ama, aslında "ölümlerden ölüm beğenmektir."

Kadın köşeye sıkışmıştır, çareyi boşanmakta bulur. Bu arada koca kimi zaman yalvar yakar olur, özürler diler, bir daha sana el kaldırmayacağım der ama, bu konuda, kaç tanesinin samimi olduğu tartışılır ( bu vaadlere kanıp evlerine dönen kadınların bir süre sonra daha büyük şiddetlere maruz kaldığını defalarca gördük).

Kadın başka çıkar yol bulamayınca, evlenmek kadar doğal olan boşanmak için dava açtığında kıyametler kopar!... evliliği yürütemeyen, kendisini hiç sorgulamayan ve eline ayağına hakim olamayan erkek, bu kez "ayrılık" lafına bile dayanamadığı için, tehditlere baş vurur. Sadece karısını değil, ona sahip çıkan, evine alan alilesi de bu tehditlerden nasıbini alır. Artık kadın için başka bir cehennem azabı başlamıştır. Kocasının tehditlerinden kapısını açamaz, telefononu açamaz, sokağa çıkamaz, rahat bir uyku uyuyamaz. Tek nedeni şiddet gördüğü kocasından ayrılmak istemesidir.

Zorunlu olarak sokağa çıktığında ise, arkasında duyduğu her ayak sesinin azrailinin ayak sesi olması kuşkusuyla eli ayağı titrer, yüreğini mengene gibi bir korku sarar. savcılığa "kocam beni ölümle tehdit ediyor, hayatım tehlikede!" diye dilekçeler verir ama, bu onun, yıllardır bir yastığa baş koyduğu, çocuklarının babası olan ve severek, hatta kaçıp evlendiği kocasının onu hunharca öldürmesini engelmez ve biz her gün gazetelerde bu haberleri okuyup, "gene mi, bir kadın katledildi?","bunun önü ne zaman alınacak?" Sorularını sorarak güne başlarız.

Yıllardır töre cinayetleri yüzünden yüzlerce gencecik kadını kaybettik. Bunların katilleri kimi zaman yakalandı, kimi zaman ise sırra kadem bastı. Yakalananlarda birkaç yıl hapis yatıp, çıktı. Gencecik kadınlarsa hayatlarının baharında kara topraklara karıştı. Geriye onlara yakılan ağıtlar kaldı. Şimdi de bunlara, giderek artan, kocaların işlediği cinayetler eklendi.

Cinayeti işleyenlerin büyük bir çoğunluğunun, bunun bir "namus cinayeti" olduğunu söyleyerek, hafifletici nedenlerden yararlanma yoluna gittiği bir gerçek. "karım beni aldatıyordu,onun için öldürdüm" gibi bir gerekçe hafifletici neden olamaz!.. Çünkü, cinayetin haklı bir gerekçesi olamaz!..Aldatmayı elbette savunmuyoruz ama, eğer aldatma bir cinayetin haklı gerekçesi olsaydı, erkeklerin yüzde doksanı bugün öteki dünyaya göç ederdi.

Bugün mecliste 78 kadın milletveli var ( henüz yemin etmeyenlerle birlikte) yeterli değil ama, güçlerini birleştirdiklerinde istedikleri pek konuyu gündeme getirip, ağırlıklarını koyabilirler.

Meclisin terörden sonra, ikinci önemli konusu kadınlara ve çocuklara yönelik şiddetin ve cinayetlerin önünü almak olmalı. Bunun için, kadın milletvekilleri acilen bu iş el atmalı ve bunu tüm milletvekilleri desteklemelidir. Çünkü, partisi ve cinsiyeti ne olursa olsun, her milletvekilinin, insanların en temel hakkı olan, "yaşama hakkını" savunması gerekir.

Eğer verilen cezalar caydırıcı değilse ki, (yetersiz olduğu artan cinayet sayısından belli) süratle bunlar gözden geçirilmeli, cezalar artırılmalı, müebet hapis cezası sadece kağıt üzerine kalmayıp, hayata geçirilmeli ve bu tür cinayetleri işleyenler asla hiç bir aftan yararlanmamalı. Bunlarda yetmiyorsa, idam cezası geri gelmeli. Belki o zaman, her an ölüm korkusuyla yaşayan kadınların neler hissetttiklerini anlayabilirler. Arkalarındaki her ayak sesini, canlarını almak için izlerini süren kocalarının ayak sesi sanan kadınlar gibi, her kapı açılışında ölüm fermanlarının uygulanma haberini almanın korkusuyla yürekleri titrediğinde, o kadınların neler yaşadıklarını anlayabilirler ve bu örnekler bu tür cinayetleri işlemeyi planlayanların, bu cinayetleri işlemelerini engelleyebilir.

Umarız süratle alıncak ölemler ve uygulanacak cezaların caydırıcı olması ve "idam" gibi insalık dışı bir uygulamaya gerek kalmamasıdır.

Tekrar buluşuncaya kadar, sevgiyle kalın.

Özcan Kandemir
o.kandemir@superonline.com


ÖZCAN KANDEMİR
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>