İbrahim Tatlıses ülkemizin önde gelen sanatçılarından birisi. Bu nedenle, yaptığı olumlu olumsuz her şey gündemi meşgul eder. En son uğradığı silahlı saldırıyla herkesin yüreğini ağzına getiren sanatçı, tanrının izni ve büyük azmi ile her geçen gün daha iyiye gidiyor.Beynine kurşun yiyip gene de hayata tutunmayı başarmış belki de tek insan. Demek göreceği, yaşayacağı ve içeceği suyu varmış. İnşallah kısa sürede tamamen iyileşir ve güzel türküleriyle sevenleriyle tekrar buluşur.
Tatlıses son günlerde sürpriz bir haberle sevenlerini gene şaşırttı. Tedavi için tekrar Almanya'ya gidecek söylentileri dolaşırken, aniden ,hastane odasında, on üç yıllık sevgilisi Ayşegül Yıldızla evlendiğini açıkladı.Bu gerçekten sürpriz olmuştu. Sadece hayranlarına değil, hayatında yer eden kadınlara da büyük bir "şok!" etkisi yapmıştı.
Tatlıses kuşkusuz ender seslerden birisi. Bunu müzik otoriteleri söylüyor. Yaşam öyküsü ise gerçekten filmlere, dizilere konu olacak kadar ilginç. Kendisinin de hiç bir zaman inkar etmediği ve her fırsatta dile getirdiği gibi, mağaradan çıkıp, starlığa yükselen, bununla da kalmayıp, ilkokul mezunu bile değilken, iş adamlığına soyunan, turizmden- otelciliğe, restorancılıktan-otobüs şirketleri zinciri kurmaya, filmcilikten -yapımcılığa kadar pek çok dalda başarılı işler yapmış bir kişi. Bunları düşününce ister istemez, " bu kişi birde Oxford'u bitirseydi ne olurdu?" diye düşünmeden edemiyorsunuz.
• İbrahim Tatlıses duygusal yönden de ilginç bir tablo çiziyor. Zaman zaman gözlerinin yaşardığına, hatta ekran karşısında ağladığına tanık olduk. "Sanatçı elbette duyarlı olacak!..." diyenleriniz olabilir ama, bunun yanı sıra acımasızda. Sevince ölesiye seven, kızınca öldüresi döven bir adam.
Hayatına giren her kadın, İbrahim Tatlıses'sin öfke nöbetlerinden nasibini almıştır. Şöhret basamaklarını çıkarken elinden tutan ve ona rehberlik eden Perihan Savaş, Tatlıses'in evli olduğunu bile bile onunla birlikte olmakta bir sakınca görmemiş, yediği dayaklarla karakolluk, hastanelik olmuş ve burnu kırılana kadar şiddet görmesine rağmen, İbrahim Tatlıses'ten bir çocuk doğurmuştur. Derya Tuna bunları bile bile aralarına girmiş ve Perihan Savaş'ın hamile oluşuna bile bakmadan, ilişkilerinin bitmesine neden olmuştur, ( bu örneklerde, “yuva yıkanın yuvası olmaz!..” sözünü bir kez daha doğrulamıştır) Derya Tuna’da zaman zaman şiddet görmesine rağmen, İbrahim Tatlıses’den bir erkek çocuk doğurarak, "hanım ağalığı " garantilemiştir. Bu arada gencecik bir kız olarak İbrahim Tatlıses'in cazibesine kapılan Ayşegül Yıldız, Tatlıses'in en "masum sevgilisi " olarak, bir köşede sakin sessiz ve sabırla beklemiştir. Bu arada, İbrahim Tatlıses'in hayatına girip çıkan, adı bilinen bilinmeyen bir çok kadının varlığına katlanmış, bu yüzden acı çekmiş, gözyaşı dökmüş, ayrılmak istemiş ayrılamamış ama hep var olmuştur.En acısını da Asena'nın İbrahim Tatlıses’in hayatına girmesiyle yaşamıştır. Hatta Asena'nın Ayşegül'ü dövdüğü bile söylenmiştir. Gencecik bir kızın bu kadar olayı kaldırması, taşıması ve hala o adamı sevmesi şaşırtıcıdır!...
Asena, İbrahim Tatlıses'sin tutkuyla bağlandığı bir kadındır. Böyle olmasaydı televizyonlara çıkıp, milyonlar önünde ondan özür dilemez, dönmesi için yalvarmaz, evlenmek için adımlar atmazdı. Ama tüm bu kadınlar arasında en onurlu ve tutarlı davranan kuşkusuz Asenadır. Severken aşkına sahip çıkmayı bilmiş, savaşmış ama "bitti!" dediği andan itibaren de asla geri adım atmayarak ,onurlu bir kadın portresi çizmiştir,Bunun faturalarını da iş bulamayarak, el attığı her işin baltalanmasına göğüs gererek ve bacağından vurularak ödemiş ama gene de geri dönmemiştir.
Bade ise İbrahim Tatlıses'in iş hayatında ona destek olmuş, her durumda yanında yer almış ve saldırı günü de İbrahim Tatlıses'le aynı arabada bulunduğu için yaralanmış ve ölümün eşiğinden dönmüştür.
Sonuç ise 3/1 galibiyetle bitmiştir. Bütün bu kadınları geride bırakan en küçük sevgili, çocuk filan doğurmadan, İbrahim Tatlıses’i nikah masasına oturtmuştur. " En sessiz olan kazandı" deniliyor. Bu doğru olsaydı, İbrahim Tatlıses' e çocuklar doğuran, mağarada yokluğa, açlığa ve sefalete katlanan ve onu eliyle İstanbul'a uğurlayarak bu günlerin temellerinin atılmasına neden olan Adalet Tatlıses'in kazanması gerekirdi. Yıllarca uzaktan uzağa onun maceralarını, yükselişi ve aşklarını içi kan ağlayarak izleyen Adalet hanımı hiç kimse düşünmüyor.Çünkü o ünlü değil!.. Eğer sesiz olan ve sabreden kazanmış olsaydı, bütün bu kadınların içinde en sessizi , en sabırlısı ve hiç problem çıkarmayanı o değil mi?
Bunu "zafer" olarak yazanlar da oldu. Bunca ihanete, bunca kahra, bunca gözyaşına ve televizyona çıkıp, milyonların önünde Asena'yı sevdiğini söyleyen ve ona geri dönmesi için yalvaran bir adamla evlenmek bir zafer olabilir mi? Bir kadın yaşadığı bunca acıyı, bunca düş kırıklığını, hele de "ihaneti " unutabilir mi? Kırılan kadınlık onurunu onarabilir mi? Bir nikah cüzdanı tüm bu yaşananların üzerini kapatacak kadar güçlü bir örtü olabilir mi? Olsa olsa diğer kadınlara karşı bir öç alma, onlara karşı bir zafer kazanma ve gayrimeşru bir ilişkiyi meşrulaştırmak gibi, yüreğine birazcık su serpmesini sağlayabilir.
Nikah fotoğrafına bakarken bu yazdıklarım geçti aklımdan. Tüm kalbimle mutlu olmalarını dilerim. Umarım İbrahim Tatlıses kısa sürede sağlığına tamamen kavuşur ve Ayşegül’e çektirdiklerini unutturur.Çok güzel, çok masum ve Tatlıses’e göre çok genç olan Ayşegül Yıldız bundan böyle çok mutlu olur inşallah....Bir imzayla, hiç çocuk doğurmadığı halde, birçok çocuğun annesi , hatta büyük annesi oluverdi. Nikah fotoğrafında hepsi yanlarındaydı ama, Ayşegül Yıldız'ın ailesinden hiç kimse yoktu!...
Merak ettiğim bir başka konu da İbrahim Tatlıses'in "Sayın başbakanımız evlen dedi, bende evlendim" demesi. Bu doğruysa, başbakanımız kiminle evleneceğini de işaret etmiş mi? Veya başbakanımız bu sözü söylemeseydi, İbrahim Tatlıses evlenmeyecek miydi? "Tatlıses yüreğinin ve vicdanının sesini mi, başbakanın sözünü mü dinledi!.." gibi bir soru gelip takılıyor insanın aklına. Başbakanımız evlenmelerini söylediyse, mutlaka en az üç çocuk yapmalarını da söylemiştir. Biliyorsunuz, birlikte olan çiftlere önce "ne zaman evleneceksiniz?" diye sorulur. Ardından, "çocuk ne zaman?" sorusu gelir. Başbakanımız ise her evlenene "en az üç çocuk istiyorum!.." talimatını verir.
Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine. Tüm bu konuşulanlar, söylenenler, yazılanlar buz dağının üzerinde görülünler üzerine bina ediliyor. Hiç kimse kimsenin yerinde olamaz. Buzdağının altındakileri ise sadece çiçeği burnunda evli Tatlıses çifti biliyor. Bize de onlara mutluluklar dilemek düşüyor.Ama bu konu tazeliğini uzun süre koruyacağa benziyor. Bu kadar kalabalık bir aşk trafiğinin hemen çözülmesi beklenemez elbette. Bundan sonra, içi yanan, beklentileri suya düşen, düş kırıklıklarını ve kırılan onurlarını onarmak isteyen kadınları dinleyeceğiz..
Tekrar buluşuncaya kadar sevgiyle kalın.
Özcan Kandemir
o.kandemir@superonline.com
ÖZCAN KANDEMİR
YAZARA E-POSTA GÖNDER