“Hayatıma giren, çıkan, girip çıkmayan ve hiç girmeyenler üstüne…” Nilhan Fidan`ın yeni yazısı...
İKİ-BİN-SEKİZ
Keşkeleri sevmem ama çok da keşke demişimdir hayatta.
Kadıköy’de güneşli bir Cumartesi öğleden sonrası. İnsanlar, zaman, bu kalabalık… Hiçbirine anlam veremiyorum şu dakikada. Sanki bu dünyadan değilmiş gibi yabancı buluyorum kendimi. O kadar çok hayat var ve o kadar da eksik...
Haldun Taner’in orda arkadaşımı bekliyorum. Yeni sezon oyunlarına bakıyorum bir yandan da. Bu sene bir sürü oyuna gideceğim. Başka hayatları görmek ve yorumlamak için. Aradığım hayat hangisi, belki aralarından seçebilmek için.
Ne istediğimi bilmiyor değilim. İşin kötüsü, ne istediğimi çok iyi biliyorum. Ama bu kalabalıkta bunu birlikte yakalayabileceğim kimse de yok. Aslında var, olduğuna adım gibi eminim. Ama yok işte. (Nasıl yok olabilir? Hem de bu kadar kalabalıkken dünya…)
Belki yeterince gösterişli değil heykelim, belki sesim buğulu değil, belki saçlarım fazla uzun ya da boyum, belki çok inceyim ya da yeterince alımlı değil, belki fazla inatçıyım ya da sevecen, fazla iyimser ya da doğrucu, belki çok özverili ya da çekilmez… Bir yerlerde bir şeyler yanlış gitmiş olmalı. İstediğim hayatı istediğim kişiyle paylaşmama engel bir büyü mü bu?
Çok derinsin, diyorlar, derin olmak kötüymüş gibi. Bu derinlikten korkmayan birini arıyorum. Kendinden, dünyadan ve sevmekten korkmayan birini…
Karakter olarak çok farklı bir yerdeymişim. Çok güçlüymüşüm. Ben üstün ırk olmak istemedim ki...
Çok değerliymişim, çok çok özelmişim. İyi ama o zaman neden hiçbiri gerçek değil?
Hayatıma giren, çıkan bir şey yok. Hatta hayatıma girenler de arada dahil olmaya devam ediyorlar ama öylesine... Arada huhu diyip uzaklaşıyorlar, asla bu hayatın parçası olmadan. Her şey geçmişte kalmış çoktan.
Hayatıma giren ve çıkmayanlar ve hiç dahil olmayanlarla örülü duvarlar arasındayım. Ve hiçbiri gerçekten var değil.
Oysa o en sevdiğim kalk gidelim dese gideceğim buralardan. Kanatlanalım uçalım dese uçacağım. Fedakârlıksa her şeyin ötesinde yapacağım. Hayata güzellik katmak istemek dışında bir gayem olmayacak – ki yok zaten. Bunu yapalım mı? Hadi yapalım. Ya da ver elini seni uzaklara götüreyim.
Ama olmaz değil mi? Olmaz.
Ben en iyisi bir çay demleyeyim kendime, bir de bir Norah Jones şarkısı dinliyim.