“Kasabanın deli dolu prensesine, özlemle...” Nilhan Fidan`ın yeni yazısı...
HASIR ŞAPKA
Bir hasır şapkası vardı, kocaman fiyonklu. Gölgesi burnuna kadar inen kocaman bir şapkaydı. Rüzgâr çıktı mı sıkı sıkı yapışır, uçmasın diye uğraşırdı. Güneşlenirken yüzünü o şapkayla kapatırdı. Her Eylül özenle dolaba kaldırır, her Mayıs sonu özlemle yerinden çıkarırdı. Bizim kasabada hasır şapkası yoktu kimsenin. Kasket takan amcalar ve yemenili teyzeler dışında takım renklerindeki siperlikli şapkalar takılırdı en fazla.
Bu şapkayı halası Amerika’dan getirmişti ona. Hani Türkiye’de yok değildi; ama o yaz aklına esmiş, kadıncağız hasır şapka almıştı yeğenine. O gün bugün hasır şapkasını bırakmamıştı hiç. Kasabada dalgası da geçilse, çay davetlerine giden İngiliz asilzadeleri gibi kocaman şapkasıyla dolandı durdu sokaklarda.
Biz onunla aynı sınıftaydık. Hep en önde oturur, her soruda parmak kaldırırdı. Saçlarını iki yandan örerdi genellikle. Bazen iki örgüyü iki yanda halka gibi topuz yaptığı da olurdu. Yaz tatilinde saklambaç ve istop oynardık hep birlikte. Kimi zaman, annesi izin verdiğinde, dereye kadar kovalamaca da yapardık.
Her yıl iki hafta tatil yaparlardı. Onu sandaletleri ve çiçekli elbisesiyle evlerinin önünde görünce yola çıkacaklarını anlardık. Anne ve babası bavulları bagaja yerleştirirken arabaya yaslanıp şarkı söylerdi kendi kendine. Ne kadar mutlu olduğunu anlamak güç değildi.
Deniz tatilinden dönerken, bize de deniz kenarından topladığı istiridye kabuklarından getirirdi. Sömestr tatilinde kar yolları kapamazsa babaannesine giderlerdi annesiyle. Döndüğünde, babaannesinin kümesindeki tavukları, yaşlı horozu ve yeni doğan kuzuyu anlata anlata bitiremezdi. Meraklı gözlerle her dediğini heyecanla dinlerdik biz de. O bizim kasabanın deli dolu prensesiydi.
Bir gün sert rüzgârlar hasır şapkasını uçurana kadar onu hep böyle bildik. Sonra parçalandı hayatlar, aileler ve zaman daha çok ayırdı bizi. Ne ondan haber aldım ne de kasabadaki diğer çocuklardan. Ben uzak diyarlara gittim, orda yerleştim, evlendim, geçen sene de bir kızım oldu. Kızım annesinin küçük bir kopyası, tam bir cimcime. Yine de neden bilmem, ona her bakışımda, aklıma çocukluk günlerimin hasır şapkalı prensesi geliyor - hem de alışık olmadığım bir özlemle.