Kale, mandalina ağaçları, altıntoplar ve iki yıldır bitmeyen roman... (Nilhan Fidan)
İstanbul’un serininden kalkan uçağımız saat 9 sularında sıcak bir Girne gününe iniyor. Şehir merkezine gitmek için bindiğimiz otobüstün soldaki kapısı, trafiğin bize göre tersten aktığı şehirle ilk tanışmamız oluyor. Girne limanda kahvaltı niyetine nor peynirli börekle çay söylüyorum. Gerçi garsona sormuştum, o da tatlı bir peynir demişti; ama tahminimin de üstünde tatlılıkta bir peynir nor. Tarçın da var sanırım muska böreğin içinde. Neyse ki tatlı seviyorum da bana mısın demedim; ama neredeyse sabah kahvaltısında künefe yemiş kadar da oldum.
Çayımız kahvemizle sabah keyfimizi yaptıktan sonra rehber eşliğinde Girne Kalesi turumuz başladı. Su yüzündeki en eski batık gemiden, neoklitik çağ ve tunç çağından parçalara, cam ve altın takılara birçok eseri görme şansı bulduk. Kalenin duvarları, surları ve avlusunda gezinmek çok güzeldi. Arada sağanak da yağdı, güneş de açtı; ama keyfimiz hiç kaçmadı.
Mandalina ağaçları ve altıntoplar arasından otelimize gittik öğleden sonra. Deniz manzaralı odamıza yerleşip başı bulutlu dağlara selam durduk. Yağmur sağanak oldu, yemekten sonra odada biraz dinlenip spor merkezine gittim. Evet yanlış duymadınız. Bundan sadece birkaç sene önce sporun s’sini ağzına almayan ben, lise hayatı boyunca en çok spor dersinden kaçan ben, spor salonuna gidip bir güzel yürüyüş yaptım. Ben bile kendime şaşırıyorum; demek artık içime işledi. Ter atıp yorulup mutlu oluyorum.
Akşamüstü, lobide denize karşı bir masada, kitap okuyup kahve keyfi yapıyoruz. Bu kitap da yine iki senedir ilerleyemediğim bir roman. Her nasıl olduysa başımı kaldırmadan okuyabiliyorum, sanırım bu iki günde iki senenin acısını çıkaracağım.
Akşam yemeği balık restoranında, ahtapot, midye, kalamar, mezeler ve levrek ile. Restoranda sadece biz varız. Eski Türkçe pop şarkıları çalıyor: “Olmaz böyle şey yoksa rüya mı tam mutlu oldum derken yıktın bütün dünyamı…” Türk kahvesi ile yemeği tamamladıktan sonra lobide canlı müzik keyfi devam ediyor.
Ertesi gün, saat sekiz olmadan uyanıyorum. Kahvaltıda dışarıda oturuyorum; ama hava yine biraz serin. Günü Girne merkezde yine bir café saadeti ile sürdürüyorum. Otelde spor merkezine gitmeyi yine ihmal etmiyorum ve tahmin ettiğiniz gibi akşama meşhur romanı bitiriyorum. Çok mesudum. Böyle sakin ve kendimle bir iki günün sonunda yarın İstanbul’a dönmeye hazırım. Nilhan Fidan