Sıkça sorduğum sorulardan biriydi, hayat bana mı yasak ? Etrafımda, çevremde ne olup bitiyor biliyordum fakat ne engel ne de dahil olabiliyordum içlerine. Tek vazifem ailemin gösterdiği, daha doğrusu babamın yön verdiği yollara ayak uydurmaktı. Dışarıdan bakıldığında, ihtişamlı ve güzel bir hayatımız olmasına karşın, etraftakilerden beni, biricik kızını koruma iç güdüsünü haddinden fazla yaşayan ve yaşatan babam için, benim yaşantım bir fanustan ibaretti.
On sekiz yaşımı daha yeni doldurmuş, etraftakiler tarafından oldukça beğenilen ve talipleri olan bir genç kızdım ki, bu durumlar babamın hiç hoşuna gitmiyor ve neredeyse beni evden dışarı çıkartamaz hale getiriyordu.
Evet benim de her genç kız gibi flörtlerim olabilir, diğer arkadaşlarım gibi gezip tozabilir ve bu zamanlarımın tadını çıkarabilirdim. Çok geçmeden, babamdan bu durumlara bir çözüm gelmiş ve beni yakın aile dostunun oğluyla baş göz etmeye karar vermişti. O çocukla benim paylaştığım hiç bir şey yoktu, hem ben istemediğim halde evlenmek de neyin nesiydi ?
Ne desem boştu..Karar verilmiş ve ben uygun görüldüğü gibi seçilen damat adayıyla evlendirilecektim. Dediğim gibi dışarıdan görüldüğünde, her şeyin var olduğu, eksiksiz, kusursuz bir aile gibi görünsek de, içindekileri en azından ben bilebiliyordum.
Babamla karşılıklı bu durumu konuşmak istediğimde, söyledikleri..
-Sağlıklıyken seni evlendirmek benim en büyük mutluluğum.
-Seni , böyle bir ortamın içinde rahat bırakmayacakları için, en doğru karar hemen evlendirmekti.
-Hem bak evlendiğinde eşin tarafından da rahat rahat gezdirilecek ve benimde gözüm arkada kalmayacak güzel kızım.
-Ben senin kötülüğünü ister miyim ?
-Sadece böyle göz önünde olduğun bir ortamda, yanlış kararlar alman ve sonradan üzülmen inan beni de çok üzer güzel kızım.
Söz günü gelmiş, aileler bir araya gelerek ilk resmiyet konulmuştu. İşlemlerin uzatılmamasına karar verilerek , evlendiğimizde hayatımıza karar verildiği şekilde, uygun görülen yalıya taşınarak devam edecektik.
Sonradan fotoğraflarımıza baktığımda, o gün yüzü gülmeyen sadece bir ben varmışım. Damadın yüzünde güller açıyor , zaten onun bana olan ilgisini daha önceleri arkadaşlarımdan duymuşluğum vardı. Babam desen öyle, iki taraf anneler anlaşmış uyum içinde, birlik sağlandığına göre bana sadece kendi hayatımı çöpe atmam bıraktırılmıştı.
Y a Kerem ne olacaktı ?
Benim kendi kararımı ne soran ne de bunu düşünen vardı. İşler çığırından çıkmış halde, hızla gelişiyor ve benim elimden bir şey gelmeden onlara ortak oluyordum.
Kerem, benim iki yıldır birlikte olduğum, yazlıkta filizlenip büyüyen ilk aşkım. Yakışıklılığı kadar, kibar ve iyi bir aile görgüsü aldığından tüm yazlık sakinleri ve etrafımdakiler tarafından gözde olmuş bir gençtir. Bu ilişkimiz herkes tarafından bilinmesine karşın, annem ya da aile bireylerim tarafından hiç dile getirilmeyerek konuşulmamıştı. Adeta bilinmeyen oynanıyor ve ciddiye alınmayarak, önemsenmiyordu.
Bu sene yazın bir aylığına İngiltere’ye arkadaşının yanına gitmiş ve geri geldiğinde de kalan tatilimize birlikte devam edecektik.
Nasıl söyleyebilirdim ona bunu ? Nelerle beni suçlayacak, inanmayacak ve ne şekilde bittirecektik biz bu ilişkiyi ?
Onu seviyordum, o da benim. Ailem ve onların getirdiği birçok kısıtlama, yasaklama ve zorluklara birlikte göğüs germiyor muyduk ?
Nasıl söyleyecektim ? İnanmayacaktı ?
En iyisi ona bir mail yazmaktı. Oturup saatlerce süren, yarım sayfayı geçemeyen , silip yenden yazılan, onlarca cümle içinden kelimelerin seçilip kullanıldığı net bir mail yazarak, durumu açıkladım.
Tavırlarımda, açık ve sert olmak zorundaydım. Aksi halde beni yolumdan geri çevirmeye kalkabilir ve işler bu duruma gelmişken hiçbir şey yapamaz halde, daha da zorlaştırabilirdik hayatlarımızı.
Gönderdim..
Cevap iki gün sonra, gündüz saat üçte posta kutumdaydı. Nasıl istiyorsan öyle olsun, bu planın oyuncağı olmak sanıyorum sana kolay gelmiş. Doğru ve belki de haklısın, benimle böyle bir hayat birkaç yıl sonra, okulum bittiğinde ancak gerçekleşebilirdi. Seninde evliliğe bu kadar istekli olduğunu, en azından benimleyken bilmiyordum. Anladığım kadarıyla bir ayda çok değişmişsin ama şunu bil ki, bu gün tarihlerden 05.08.2012 ve saat 15:00 bizim birlikte oluşumuzun bugün ikinci yıl dönümü..
Bunu bu tarihte ve ben burada, uzaktayken yapmamalıydın.
Hoşça kal…
Sevgili..
Evet yazdıkları, bundan ibaretti..
Daha önceki konuştuklarımıza göre, bir hafta sonra burada olacaktı. Bu arada müstakbel eşim beni hiç yalnız bırakmıyor, devamlı davetlere birlikte katılıyor, geri kalan günlerde de şık restoranlarda yerimiz ayırtıyordu.
Masada Eylül ayında nişanla, ocak gibi de düğünümüzün oluşunu planlıyor ve hiç karşılık beklemeden de ailemle sanki ortak görüşümüzmüş gibi açıklamalarda bulunuyordu.
Ertesi gün beni evimden alıp kendi evlerine yemeğe götüreceği zaman, sahilden geçerken onu arkadaşlarıyla otururken gördüğümde, kalbimin değil sanki tüm bedenimin arabadan dışarı fırlayacağı hissine kapılmış ve oturduğum yerde göz yaşlarıma zorlukla engel olabilmiştim.
Onunla görüşmeliydim, ne olursa olsun onu görmeliydim.
Ertesi sabah çok erken bir saatte kapılarının önüne gidip onunla konuşmak için beklemekteydim, planım onu camda görüp aşağı çağırmaktı ki annesi çiçeklerini sulamak için kapıya çıkmış ve beni görünce halimden anladığı gibi içeri davet edip, yukarıda uyuyor diye odasını göstermişti.
Odasına girdiğimde, ona daha önceden hazırladığım fotoğraflarımızdan oluşan albüm dağınık halde yere serpilmiş halde duruyordu. Sadece ona öylece bakmak bile yetiyordu bana, izlerken birkaç damla gözlerimde yaş düşse de hemen silip oradan uzaklaşmak istemiştim ki, tam arkamı döndüğümde onun seslenişiyle irkilmiş ve yüzümü ona çevirdiğimde bakışlarında ne beni ne de yüzünde o eski Kerem’i göremez olmuştum.
Niye geldiğimi, her şeyin bittiğini ve onun İngiltere’ye tekrar geri dönüp orada bir düzen kuracağını, ardı ardına gelen cümlelerinden duyarak bilgi sahibi oluyordum.
Ve sanırım ziyaretim, onun burayı ve beni terk edişini daha da hızlandırmış ve Kerem ertesi gün burayı terk etmişti.
Aradan iki ay geçmiş, ben Eylül ayının başlarında nişanlı bir kız olarak, mutsuzluğuma mutsuzluk katılmış, zorunlu düğün hazırlıklarına ortak oluyor ve geri kalan zamanlarımda da odamdan dışarıya hiç çıkmıyordum.
Öylesin odamda boş geçirdiğim bir günün öğle saatlerinde, bilmediğim bir numaradan telefonum çalıyordu, meraksız bir halde açtığımda arayan Kerem’in annesiydi, konuşmalarından Kerem’in bir trafik kazası geçirdiği ve ağır iki ameliyat geçirdikten sonra, şimdi durumunun iyi olduğunu ama bir süre daha İngiltere’de hastanede yatacağını bildiriyordu. Ne ? nasıl ? soruları yerine, hangi hastane? Adres ve Kerem’in daha önce giderken bana vermediği telefon numarasını da alarak gece ilk uçakla onun yanına varmanın planını yapmıştım.
Ailemin akıllarından bile geçirmeyeceği bu planı uygulayacağım için sonsuz mutluluk duyuyordum, gece yemeğe inmemiş hasta bahanesiyle gün boyu odamdan dışarı çıkmamış, bu vesile ile nişanlımla görüşmemiş ve uslu uslu odasında yatıp, dinlenen bir kız görüntüsüne bürünmüştüm.
Saat biri geçtiği gibi evde herkes uyumuş ve ben gizlice salonun bahçe kapısından dışarı çıkmıştım. Yazlıkta herkes bizi tanıdığından, gece benim o saatte dışarıda, elimde valizle görenlerin yadırgayacakları için, Kerem’in arkadaşlarını da bu işe ortak etmiş ve beni kapıdan alarak havaalanına götürmelerini rica etmiştim.
Sonunda uçaktaydım, artık hiç kimse beni alı koyamaz, ona kavuşmama engel olamazdı. Vardığımda ilk iş hastaneye koşmak olmuştu, elimde valiz soluğu onun kapısında aldığımda, dizlerim titremekteydi. Kapıyı açıp, onu karşısına geçtiğimde, gözlerine inanamayarak bana bakarken ikimizde ağlamaya başlamıştık.
Kerem iki ay sonra eski sağlılığa kavuşmuş, bu arada benim buraya gelmem İstanbul’da çeşitli haklı depremlere neden olmuş, tüm ısrar, çaba ve direnmelere karşı, beni hiçbir gücün alı koyamayacağını anlayan babam ve aile bireylerim için bu iş hiç kolay olmasa da, kabullenerek beni burada bir üniversiteye kayıt yaptırmışlardı. Yaklaşık iki sene sonra, Kerem’in mezun, benim ise fakültenin ikinci sınıfındayken evliliğimize razı gelmişlerdi.
Şimdi tarih 05.08.2018 biz iki çocuklu kocaman bir aileyiz…
Şimdi elimden çıkan fotoğraf ikimizin eseriydi…
NEMZA SİNANOĞLU
YAZARA E-POSTA GÖNDER