Bugün birikmiş evrakları temizlerken, elime birkaç eski mektup geçti. Bunların sahiplerinden bir kısmı, bugün hayatta bile değil. Ama işte sımsıcak duygularıyla sararmış kağıtların üzerinde beliriverdiler.
Sevgilerini, özlemlerini, sitemlerini bildiren satırlar... bugün bile tazeliğini koruyor.
Sevinçle-acının, özlemle-tutkunun karıştığı satırlar işte gözlerimin önünde dans ediyor....
Sararmış, kat yerleri neredeyse ayrılmaya yüz tutmuş bu mektupları, tekrar tekrar okudum. Yırtmaya elim varmadı (oysa ne çok mektup yırtmıştım, hatta ameliyata gidiyorum ne olur ne olmaz diyerek toplayıp evimin terasında yaktığım o güzelim mektupları düşününce içim acıdı...
Bugün internet var. Tüm gençler ve yetişkinler internet kanalıyla haberleşiyor cetleşiyor ve sözüm ona duygu iletişimi kuruyor...her şey gibi bu da sanal...
Göz göze gelmeden, elle tutuşmadan duyguları satırlara dökmeden iletişim kurulamaz! ..
Bugünkü gençlere üzülüyorum.
Mektubun değerini bilmiyorlar.
Mektup kokusunu tanımıyorlar.
Mektup beklemenin ne demek olduğundan haberleri yok!,,
Satır aralarını okumayı bilmiyorlar ve bu satır aralarında gizli olan o güzelim duyguları bilmedikleri için sorunlarını da çözemiyorlar.
Her şeyin çok çabuk tükendiğini görüyoruz.
Aşklar günlük..
Sevgiler haftalık...
Evlilikler kısa yıllarla sınırlı...
Sizler bir mektup beklemenin heyecanını bilemezsiniz.
O mektupları yatak altlarına, çekmecelerin en kuytu köşelerine, kitap sayfalarının aralarına saklamanın heyecanını hiç yaşamadınız...
Şimdi size gülünç gelebilir ama, bazı mektupları (evdekiler görmesin) diye arkadaşlar saklardı.
Bunun da ayrı bir heyecanı vardı.
Bizim zamanımızda, internet, cep telefonu gibi ( teknolojik şantaj araçları) olmadığı için, en büyük tehdit (mektuplarını ailene yollarım) dı.. O zaman da iyi arkadaş seçemediniz mi, sizi sizin silahınızla vurmaya çalışan insanlar vardı.
Konu buraya gelince bir anımı anlatmadan geçemeyeceğim.
Nurlar içinde yatsın, çok ileri görüşlü ve modern fikirlere sahip bir babam vardı.
İki tanede yeni yetişen delikanlı abim,
Bütün işleri bendim. Peşimden bir an olsun ayrılmazlardı.
Onlardan yalnız ben değil, benim arkadaşlarım bile çekinirdi.
Bir gün babam beni karşısına alıp şöyle dedi:
“Bak kızım gençsin, hata yapabilirsin , yarın bir gün bir erkek arkadaşın sana, “benim dediklerimi yapmazsan, bana yazdığın mektuplarını babana veya abilerine yollarım” derse sakın! Bizden korkup onun dediklerini yapma!...bir tek cevabın olmalı. ”Babama yollayın!” dersin...”
Tabi ben ‘ne mektubu?,’ ben kimseye mektup yazmadım..’ falan dediysem de babam son sözünü söyleyip, noktayı koydu. Kim bilir neden etkilenmişti de, beni uyarmak ve korumak gereğini duymuştu.
Bugün 30-35 yılın duygularını taşıyan mektuplar bu satırları yazmama neden oldu.
Gençlere üzüldüm.
Ellerinde böyle anıları kalmayacağı için.
Yaşanmış bitmiş olsa bile, sevgi dolu sözcükleri, yıllar sonra, satırlar arasında okuyamayacakları için.
Bugün bir kez daha yaktığım mektuplara üzüldüm.
Onları tekrar okumak için neler vermezdim?...
Onlar benim gençliğimin, tutkularımın, bana duyulan hayranlık ve özlemin kanıtlarıydı. Ben onları bir kibrit alevinde “ya birilerinin eline geçerse!”korkusuyla yakıp kül etmiştim.
Üstelik ne kadar cahilce ve aptalca bir düşünceyle (ameliyatta ölürsem birilerinin ellerine geçer) korkusuyla. Ben öldükten sonra, ellerine geçse ne olurdu?
Beni mezarımdan çıkarıp sorguya mı çekeceklerdi. Alt tarafı masum duyguların, sevgilerin , özlemlerin ve sitemlerin ak sayfalara satır satır dökülmesinden başka bir şey değildi.
Mektuplar benim için , o zamanda önemliydi, bugün de önemli.
Gençler bu duyguyu bilemez....
Bu duyguyu bilmek için yaşamak gerek. O heyecanı duymak gerek...o satır aralarını okumak gerek...
Hayat zaten satır aralarında gizli değil mi? Bu günkü , mutsuzluk, tatminsizlik ve adını koyamadığımız “boşluk” satır aralarında gizli değil mi?
Satır aralarını çözmek hayatı çözmek demek değil mi?
Ama satırlar yok ki, satır aralarını çözelim!...
Teknolojinin kuşkusuz pek çok yararları var ama duyguları alıp götürdüğünü, hayatı kolaylaştırırken, sıcacık ilişkileri yok ettiğini ve bizi dünyayla kucaklaştırırken, sevgisizliğe ve yalnızlığa ittiğini görmezlikten gelemeyiz...
Hepinize sevgi dolu günler dilerim.
Özcan Kandemir
o.kandemir@superonline.com
ÖZCAN KANDEMİR
YAZARA E-POSTA GÖNDER