Aynı yağmurla ıslanıyorduk, aynı yolun üzerinde eriyip giderken adımlarımız.
Aramızdaki farkı ararken, fotoğraftaki silinmeye başlayan yüzüne takıldı gözlerim.
Ne uğruna çıkıp gidiyordun bir başka kareye ? Kim neyle kandırmıştı seni ?
Yaşaman gereken hayatı terk edecek kadar bencil miydin ? yoksa…
Çıkarların için mutluymuş gibi görünürken, kendine benzemeyenlere katlanmak
ne zordu ?!
Fedakarlığın anlamını bilmeden yaşamak, hergün atan kalbinin içine sevgi koymadan herkesden daha uzun yaşamayı dilemekti.
Şeytan’ın en sağdık dostuydun artık, meleklerin kopardığı sağ kolunun yerine geçecek kadar, onun sinsi oyunlarına hayrandın.
Pusuda bekleyen nefretini, boş gibi gözüken sessizliğin namlusuna zamanı gelince sürmeyi beklerken, bir taraftan yarını düşünemden yaşamaktan zevk alıyordun.
Tüm bu olanları umursamaz gözüksem de, üzerinde durduğun buzun görünmeyen çatlaklarının büyüyüp, arasında kaybolmandan korkuyordum.
Seni bekleyen sessizlikten karşına, ya soğuk bir boşluk ya da hiç görmediğin,
uykunda bile başından ayrılmayan ölümsüz bir koruyucu çıkacaktı…
Hak ettiğin neyse onu alacaktın, yanlışlarının bedelini ödemeden mutlu olmak,
acı çekmeden huzurun tadını almaya çalışmak kadar anlamsızdı.
Acının, parmağının ucundaki kesikten ibaret olmadığını biliyorsan,
ayağının düştüğü çukurdan daha güçlü çıkman o kadar kolay olacaktı.
Ne umuyordun kim bilir ? yanında kimleri görmek istiyor, kimlerle devam etmeyi düşlüyordun yarını bile göremediğin hayata…
Seçeneklerin belliydi her şeye rağmen, ya altın tabakta önüne konan sahte tebessümleri kabul edecektin ya da altında gerçek mutluluğun gizlendiği o sıcak ama sıradan sese çevirecektin yüzünü…
Gururun, altın tabağın parlayan cazibesine yenilese de, pişmanlığın bir zaman sonra silinip kaybolacaktı…
Ucunda ölüm olmadığını görüp , yalanların masaldan dünyasını tercih etsen de,
bunu hayata yenilmemek için tercih edeceğini çok iyi biliyordum…
MURAT DİNDE
YAZARA E-POSTA GÖNDER