Kaybolan yarımı bulmak için, yalnızlığımı geride bırakıp, gecenin ayazına doğru sessizce firar ettim.
Sokak lambalarının loş ışığında yürümeye çalıştığım yolu bitirdiğimde, adımlarımı sana doğru attığımdan habersizdim.
Sigara dumanının altında aşklarını demleyen tutkulu bedenlerin içinde buldum kendimi.
Buz tutmuş kalbim yavaş yavaş kendine gelmeye başladığında, cennetin kapısından içeri girdiğimi anladım.
Bambaşka bir gezegenden dünyaya gelmiş onlarca kadın içinde almaya çalıştığım nefese sadece aşkın kokusu karışıyordu.
Kusursuzluğun anlamını tamamlayan tek varoluş, aralarında yürümeye çalıştığım evrenin sıradışı dişi yaratılarında saklıydı.
Bir yudum içki için önümü kesen yolu elimle açarken, gözüme takılan iki ayaklı paha biçilmez tabloların renkleri bile aklımı başımdan alamadı.
Aşktan umudunu kesen tuvallerin üzerinde, geçmişin fırçasından kalan siyah izler canımı yaktı.
Avucumdaki içkiye düşen melodiler damağımdan akarken, daha önce hiç duymadığım şarkıları söylüyordu.
Sırtıma değen elinle , yosun tutan kalbim ilk defa o dokunuşunla yerinden oynadı.
Sesin ise duyduğum en baştan çıkarıcı duygunun anahtarını elinde tutuyordu.
Çelikten zincirlerimi ısıtan kışkırtıcı alevlerin arasında yanarken , lavdan da sıcak teninde daha hızlı eriyordum.
Tanrı, aşkı bir kadının kollarında bulacağımı söylerken, bu kolların sahibinin insandan da öte bir rüya olduğunu söylememişti.
Adının, kim olduğunun artık hiçbir önemi yoktu, dudaklarından dudaklarıma karışan tarifsiz tadın adını bile bilmek sadece zaman kaybıydı.
Yıllardır durduramadığım kötü talihin durduğu bu en özel anda, karşıma çıkan eşsiz cazibeni yaşamaktan başka şansım yoktu.
Hiç bir kadın Tanrı’nın ellerinden de çıksa, bu gece tanıdığım sana asla benzemeyecekti.
Murat, Lucca
MURAT DİNDE
YAZARA E-POSTA GÖNDER