ATEŞ
Hayallerinin tünelini tırnaklarınla arşınlarken, isyanın sesini duyuyordum derinlerinde.
Karanlığın adı siyah, saflığınki beyaz değildi bu dünyada, melekler kanatsız,sen sonsuz,
saatlerse zamansızdı…
Taşıyamadığın yüklerin ağırlığı acı veriyordu her geçen gün ve bir gün o küçük kıvılcım darmadağan etti kalbini.
Ateş, bütün çıkış kapılarını önünü tutmuştu, muhafız gibi…
Çıkmaz dediğin sokağın bile bir yerinde umut gizliydi, üzerinden atlayıp yoluna devam ettiğin…
Ama bunun sonunda yanmak da vardı, o yangından kurtulup yaralarınla yaşamaya
devam etmek de…
Gururun, yumruklarıyla hep uzak tutuyordu, yaklaşmaya çalışan aruzaların sinsi düşmanlarını.
Hırçın yüreğin o kadar katı, o kadar sivriydi ki sözlerin bile canını yakan gölgeleri kesiyordu.
Hayat karşında diz çökse, sana binlerce ömür vaat etse de, ikinci bir şansı yoktu…
Ayrılıkların gölgesinde üşüdüğün ,içi boşalmış duyguların, geçmiş zamandan yarası kalan,
izi çıkmayan lekelerin vardı.
Yalnız kalmanın ürperten korkusuydu, anlamsız kalabalıklada yüzünü ısıtan birini
aramana sebep.
Eksikliğini duyduğun ama gururundan, hiç bir zaman itiraf etmediğin,
içindeki bebekin saçını okşayacak bir kalp istiyordu dışındaki kadın.
Ruhun görünmez, bakışların sert, kanın kırmızı olmalıydı, yürüken topuklarından çıkan sesten herkes korkmalıydı.
Güneşin olmadığı yerde, her şeye rağmen yine seninle ısınıyordum,
o bebek tenine , varla yok arası bir mucizeymişsin gibi hayranlıkla dokunuyordum.
Dünya’nın bir ucunda da olsam, hissedecek kadar içindeydim, en ufak acını..
Bitişler başlangıçlara dönerken , ben yeni bir ben oluyordum seninle.
Murat
mdinde@gmail.com
MURAT DİNDE
YAZARA E-POSTA GÖNDER