Yaşamla ölüm arasında ki incecik çizgi… Lütfen bunu yaşayan sizmişsiniz gibi hayal edin! Hiçbir insan bu şekilde ölmeyi hak etmez. Ne İsmail Güneş ne diğerleri, ne 99 depreminde can verenler, ne de canımı en çok yakan Madımak Oteli katliamı, yanarak can veren insanlar… Hatırlanan hatırlanmayan bir çok felaketin anısına…
-------------------------------------------------
Öyle bir yerdesiniz ki, yaşam belirtisi olan her şeyin sesini duyuyorsunuz. Ağaçların hışırtısı, rüzgarın esintisi, üstünüzden geçen uçakların ve uzaktaki hayvanların seslerini bile. Hatta size seslenen insanların! Az önce başka bir insan sesine ulaştınız, durumunuzu feryat figan anlattınız. Yaşıyorsunuz ama daha ne kadar yaşayacağınızı bilmiyorsunuz.
Öyle bir yerdesiniz ki, umudunuzu kaybetmemek için izlediğiniz filmler aklınızdan geçiyor. Böyle mi olurmuş diyorsunuz. Filmlerdeki gibi, insan böyle mi ölüme terk edilirmiş. Ama yok canım diyorsunuz filmlerde hep kurtarılır, umutsuzca kurtarılmayı bekleyen. Sonra aklınıza bir sürü, bir sürü şeyler gelir. Anneniz, babanız, çocuğunuz, eşiniz, arkadaşlarınız, yapmak istedikleriniz, hayalleriniz, üzdükleriniz, yarım bıraktıklarınız, yarına erteledikleriniz, keşkeleriniz.
Her şeyin rüyadan ibaret olmasını dilersiniz. Umut, bulutlarla çevrelenmiş solgun bir ışık olsa da ondan biran için bile yüz çevirmek istemezsiniz. Siz akıbeti bilinmeyen bir bekleyişteyken, bir yerlerde hayatın devam ediyor olmasına içerlersiniz. En gerçek zannettiklerinizin, içinize işleyen soğuktan ve yalnızlığınızdan daha gerçek olmadığını anlarsınız. Bir daha elinize geçmeyecek hayatınızın, başkalarının gözünde bir hiç olduğunu görmek, solgun ışıklı umudunuzu biraz daha gölgeler.
Öyle bir yerdesiniz ki, sahip olduklarınızın aslında sizin olmadığını fark edersiniz. Bir el uzansa diye beklersiniz. Her sesi kurtarıcı zannedersiniz. Olduğunuz yerde, zaman; ağır bir metal gibi sizi ezer. Göğsünüze bastırır, nefesinizi keser. Yine de hayatla bağlarınızı koparmak istemezsiniz. Aldığınız nefesleri sayıp, kaç nefes daha alacağınızı düşünmek istemezsiniz ama bunu düşünmekten de geri duramazsınız.
Umutla umutsuzluk arasındaki ince çizgidir mucize. Yaşamla ölüm arasında… Ya olur ya olmaz. Ya olursa derken ya olmazsa demesi içinden bir sesin. Bir mucize beklersiniz, sizi haklı çıkaracak…
Öyle bir yerdesiniz ki, bekledikçe kararır etrafınız. Bekledikçe ümitsizlik artar. İki kolunuzdan iki düşünce çekiştirir. İnan-inanma! Her şeye rağmen inanmaktan vazgeçmek istemezsiniz. Yaslandığınız ağaç tek dayanağınız olur ve soğuk; sabırlı bir aşık gibi içinize işlemeye devam eder. Sizi kendi koynuna almasına izin vermemek için direnir göz kapaklarınız.
Öyle bir yerdesiniz ki, en çok bulunmak istediğiniz yerdir orası. Kelimeler anlamsızdır. Koca bir ömür ve uğruna harcananlar da. Kalan ömrünüzden vazgeçtiğiniz yerdir orası. Yaşadıklarınızı, düşündüklerinizi, sevdiklerinizi, sevmediklerinizi, anılarınızı, tüm geçmişinizi gözünüz arkada kala kala bıraktığınız yerdir orası.
İstemeseniz de, kendinizi bırakırsınız soğuğa. Başka türlü baş edemez vücudunuz. O tatlı uyku size kurtuluş vaad eder. Bir ömür biter, başka yerlerde hayat devam eder. O son anın yalnızlığı soğuktan daha beter üşütür sizi…
Itır…
itir.sema@gmail.com
ITIR SEMA ERTAŞ
YAZARA E-POSTA GÖNDER