Hala şansım varken sevdim seni,
3 saatlik uykuyla durabilmek ve kokuna sarılabilmek.
Rüyalar maddeleşir mi, hayaller kişileşir mi?
Olabiliyormuş, oldu.
Sık ağaçlı ve koyu bir ormanda koştururken buldum seni.
Aynı yöne gidiyor gibiydik, yan yana yürüdük bir süre. İkimizin de arkasından sürüklediği geçmişi vardı.
Yol boyu tetikteydik, kavgalarımız ve düşmanlarımız vardı. Daha da yaklaştık gece oldukça, omuzlarımız birbirine değdi. Daha güvendeydik yan yana.
Birbirinin köküne sarılan ağaçlar gibiydik, bakıldığında aramızda mesafe, derinimizi kimse görmedi.
Yürüdük köklerimiz birbirine sarılı, birbirimize baktık gülümsedik, kimse anlamadı.
Sonra sen elini uzattın, ben tuttum sanki en başından beri el eleymişiz gibi.
Köklerimiz, ellerimiz birbirine sarıldı.
Tepemizde rüzgar aklımızı karıştırdı, yapraklarımızı döktü, bazen belimizi büktü. Yerlere kadar yatırdı bizi.
Birbirimize tutunarak kalktık ayağa, dökülen yapraklarımızdan vazgeçtik, giden her şeyi bıraktık arkamızda.
Karanlık bir ormanın orta yerinden geçerken, gövdelerimizde geçmişin izi...
Kimi alkışladı, kimi yerdi bizi.
Yaşamak inanmaktı ve “biz” demek aslında, çoğulun tekil haliydi.
Alkışları da duymadık, yergileri de, yürüdük sadece el elle, kök köke.
Çünkü karşılamamız gereken bir güneş vardı ve biz bunca karanlıktan sonra ancak el ele durabilirsek güneş doğacaktı…
Şimdi yolumuzun, yönümüzün ve acılarımızın bir anlamı var artık. Bizim gibi olanlar anlarlar.
Diğer benzerlerimiz gibi biz de anladık; “Elleri birbiri için yaratılanlar muhakkak birbirini bulurlar”…
Sevgiler
Itır…
ITIR SEMA ERTAŞ
YAZARA E-POSTA GÖNDER