Dost sohbeti…
Mum ışığının o muhteşem enerjisi…
Özenle tasarlanmış bir masa…
Fonda “Habla Con Ella” filminin müzikleri çalıyor. Klasik müzik enstrümanlarının latin ezgileri ile buluştuğu harika bir sountrack.
Keyifli bir akşam olacağa benziyor.
Gözüm masadaki şarap şişesine takılıyor. “Sarafin Chardonnay”…
“Beyaz şarabı çok tercih etmediğimi bilir hâlbuki. Demek ki menüde beyaz şaraba uygun bir şeyler var” diye geçirirken içimden ana yemeğimiz geliyor.
“Somon Balığı”
Neslini devam ettirmek için çıktığı o muazzam yolculukta misyonunu tamamlayamadan balıkçı ağına yakalanan bir somon balığı duruyor tabağımda.
Geçmiş zamanlarda izlediğim, somon balığının hikayesini anlatan belgesel canlanıyor anında gözümde. Kimi zaman hızla akan nehirde tam tersi yönde yüzerek kafasını kayalara çarpan, kimi zaman engelleri aşmak için bir gıdım canıyla var gücünü toplayıp zıpyalabildiği kadar yükseğe zıplayan, kimi zaman da yüzgecinin su dışında kalmasına neden olacak kadar sığ sulardan geçen ve bu esnada kayaların üstüne konuşlanmış ayılara, inişe geçen kuşlara yem olan mücadeleci somon balıkları geliyor gözüm önüne.
Efsanevi bir hayat hikayesi var somon balığının. Ölmek için doğduğu yere döner o.
Tatlı suda doğar.
Doğduğu nehirden aşağılara doğru denize iner ve tuzlu suda büyür.
Sonra eve dönüş yolculuğuna çıkar.
Yüzlerce, hatta binlerce mil yol kat eder, akıllara durgunluk veren bir mücadele ile doğduğu tatlı su kaynağına döner.
Neden mi? Çünkü dönüş yolculuğunda bir misyonu vardır; “türünü devam ettirmek”... Somon, doğduğu yerde yeni yaşamlar verecek yumurtalarını bırakır ve ölür. Yaşam misyonu biter Somon’un ama yaşam döngüsü devam eder. Kendi neslini bu gerçek üstü yolculuk ile sürdürür.
Nasıl da cesurca, nasıl da korkusuzca bir yaşam ama!
İçlerinden bir tanesi de “ Yahu, okyanusta hayat şahane, yeni nesilden bana ne. Şimdi ne gereği var bu yolculuğuna çıkmanın ve sonunda da ölmenin” demiyor.
Böyle demiyor işte bu harika varlık!
Akan nehrin tersine tersine yüzmek, kendinden sonra gelen nesillere bir hayat sunmak yürek ister.
Tabağımdaki, misyonunu tamamlayamamış somona bakıp tüm bunları geçirirken aklımdan
“Eskimoların bir söylencesinde somon balığının insana yeniden hayat verdiğine inanılır. Bu söylenceye göre somon balığı ile beslenen insanlar kendilerini yeniden doğmuş gibi hissedip hayatı yeniden kucaklarlar her seferinde…Hadi ye sen de” diyor dostum.
Misyonunu tamamlayamamış somonun ben de devam etmesini, cesaretinin tüm ruhuma karışmasını nasıl da istiyorum!
Yiyorum…
Her bir parçasını, hissederek.
Şimdi bir somon balığının ruhunu taşıyorum ben.
Artık benim de bir misyonum var… Benden sonrakiler için!
GÜLAY AKÇAKOCA
YAZARA E-POSTA GÖNDER