Barselona’dayım.
Akdeniz’in deli ruhu, aşkın en isyankar şehri…
Sen eşittir Barselona, Barselona eşittir sen.
Sagrada Familia sen…
Guel Parkı sen…
Gaudi sen…
Picasso sen, Dali sen…
Flamenko’daki sarhoşluk sen…
Her şey sen bu şehirde.
Her şey sen sen olmasına da bu kez geliş sebebim değildin sen.
Her şeyi sen olan bir şehrin sensiz olan bir sabahındayım.
Günün ilk saatleri…
Kentin en hareketli, en işlek caddesi La Rambla’yı gören otelimin balkonundayım.
Kimse yok caddede.
La Rambla boş ve hüzünlü…
Hüznü iki ile çarpıyorum izlerken La Rambla’yı. Katmerleşen hüzün tek parça görünen beni lime lime ediyor bir anda.
Benim gelişlerim, senin gidişlerin, ayrılıklar, vedalar, buluşmalar, kavuşmalar… Hepsi geliyor şimdi aklıma.
Hatırından çıkmıyor işte ömründen çıkan!
Bu şehirde “sen”li geçen günleri anımsıyorum tek tek.
Ama ne mümkün! Hafızamdan geçenler sığmıyor bak kalbime.
Hala eskimeyen o duygu yine.
Hüzünlü bir şehir artık Barselona.
Sensiz, sessiz ve yalnız.
Biliyorum, sensiz ama seni özleyerek ayrılacağım buradan.
Yine aynı şeyleri söylüyorum değil mi?
Neyse…
Neyse demek dışında başka bir son olmaz herhalde.
GÜLAY AKÇAKOCA
YAZARA E-POSTA GÖNDER