Sadık bir dinleyicisiyim Elife’nin ve şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; radyodaki herkesten her zaman bir farkı vardı. İşini ciddiye alan, bir şeyler katmak için uğraşan bir profesyonel o benim gözümde… Enerjisi, hayata bakışı bambaşka! Biraz hızlı büyümüş belki ama içinde de bir bıcırık hala var o kesin!:) Ben sordum; Elife (Yılmaz) tüm kalbiyle yanıtladı… Asla ‘bunu neden sordun!’ ‘buna cevap veremem!’ demedi. Biraz ‘dün’ünü biraz ‘bugün’ünü biraz da ‘yarın’ını anlattı… Sonuç olarak Elife’nin birçok hali bu röportajda :) Röportaj gibi değil de; hep beraber sohbet ediyormuş gibi okuyun isterim, çünkü biz öyle yaptık aslında!
Ufak bir not; tabi ki iş’ten aşk’a her şeyden konuştuk ama unutmamak lazım; kitabın özetini bitirmek asla romanı bitirmekle eş değer değildir! :) - Elife beni anlayacak diye umarak, baş başa bırakıyorum sizi enfes muhabbetimizle!
“RAHMETLİ ORHAN BORAN BANA 'SEN BİR GÜN TV’DE ÇOK BAŞARILI OLACAKSIN!’ DEMİŞTİ…!”
Merhaba elife, şöyle giriş yapmak istiyorum sohbetimize; İstanbul maceran Darüşşafaka Okulu’na kabul olman ile başlıyor. Peki İstanbul’a gelmeden önce, senin için ne anlam ifade ediyordu İstanbul? İşin esprisine kaçarsak; İstanbul’dan ne umdun, ne buldun?
-İstanbul'dan hiçbir şey ummayarak geldim, kendimi İstanbul'a ait olarak buldum;) Hiçbir zaman İstanbul hayalim olmadı. Benim isteğim Darüşşafaka Lisesi'nde eğitim görmekti; yani okulum farklı bir şehirde de olsa giderdim. Gelin görün ki kaderimde İstanbul varmış.
Peki, yatılı okul yılları… İstanbul’a gelmiş biri için… Zor değil miydi? Neler yapardın? Mesela teorik olarak baktığında radyoculuk biraz kendi kendine konuşma işi, deli işi Yatılı okulda okumanın ne derece etkisi olmuştur sence? Ya da etkisi olmuş mudur?
-Ah ah yatılı okul yıllarım… Zordu elbet; çünkü ilkokuldan hemen sonra ailemden uzak, yeni tanıştığım insanlarla yaşamaya başlamıştım; zaten kısa bir süre sonra basketbol takımına aldılar beni. Bir anda sosyal bir hayatım olurken aksine sessiz biriydim. Herhalde kimse radyocu olmamı beklemezdi o yıllarda hatta ben bile:) 8 yılda çok anı biriktirdim, çok farlı hayatlara tanık oldum, çok gözlem yaptım, yaşadım. Doğal olarak hem hayatıma hem de mesleğime çok katkısı oldu yatılı eğitimin.
Sence seni herhangi bir iletişim öğrencisinden ayıran neydi? Nasıl bu kadar tanındın, binlerce mezundan ne farkında vardı?
-Hepimizi birbirimizden ayıran özellikler vardı elbet. Herkesin bir tarzı, çizmek istediği bir yol vardı. Kararlılık ve vazgeçmemek çok önemli. Ne farkım vardı ben bilemem ama bu konuyla alakalı bir anım var. Sevgili öğretmenin rahmetli Orhan Boran derste bana 'sen bir gün TV’de olacaksın seni çok fazla radyoda bırakmazlar sen çok başarılı olacaksın' demişti. Benim için büyük gururdu… Saygıyla anıyorum hocamı.
“‘BU KONUŞMAYLA EVDE KALIRSIN BAK’ DİYEN ÇOK OLDU…”
İlk radyoya girdiğin gün… İlk yayın… Neler hissettin?
-Sesimin titrediğini bugün gibi hatırlıyorum, engel olamıyordum heyecandan. Mikrofon ile sevgili olmaya başladığımız gündü… Tarifsiz:)
Elife, radyoculuk demek konuşmak demek, yayındayken devamlı konuştuğun için yayın dışındaki günlük hayatında konuşmaktan bıktığın ya da kaçtığın oluyor mu?
-Aaaa olmaz mı:) yayın çıkışlarında özellikle bana kal gelir restart olana kadar kendime gelemem. Yayında bir performans sergiliyoruz, normal yaşantımızda yayındaki gibi konuştuğumu düşünemiyorum:)) Yayında konuşuyorsun ama bize gelince mi susuyorsun diyen olurken; yayını dinledik bu konuşmayla evde kalırsın bak diyen de çok oldu. Yani bir ortamın en konuşanı da olabiliyorum en çok susanı da; değişebiliyor.
Seni ismen tanımadan ses tonundan tanıyanlar var mı?
-Evet var; hatta daha geçen gün birkaç farklı ortamda Elife diye boynuma atlayanlar oldu o kadar emin olanlar var yani:)
Peki sesten enerjinin geçtiğine inanıyor musun?
-Elbette inanıyorum. Bütün hislerimizi, mimiklerimizi, tepkilerimizi sesimizden hissettiriyoruz.
Yani stüdyonun ruhunun yayına gittiğine inanır mısın? Mesela ‘yayın sırasında mutlaka yanımda olmalı’ dediğin şeyler var mıdır? Ya da totemlerin?
-Benim yayındayken yaptığım tek şey dua etmektir. Her anonsa mutlaka Besmeleyle başlarım.
Sana bu sektörde uğurlu geldiğini düşündüğün isimler var mı?
-Çok var… Bana uğurlu gelen ve uğurlu geldiğim. Hatta birçok sanatçı ilk olarak sana konuk geleceğim uğurumsun der:) Karşılıklı çok güzel duygular.
”HER ORTAMDA DİKKAT ÇEKERİM…”
Elife, bambaşka bir kızsın esasen sen. Yani hem yabancı dil eğitimi, hem eski bir basketbolcu olman, hem radyoculuk… Bu kadar sosyalliğin avantajları/dezavantajları neler oldu senin için? Hep kıskanılan ve popüler bir kız olmuşsundur diye tahmin ediyorum.
-Her ortamda dikkat çektiğim doğru:) Ben bu özelliğimi doğru kullandığımı düşünüyorum. Dezavantajdan çok avantajını yaşadım bu kadar sosyal olmanın. Benim için alkışlanmak önemli ne iş yaparsam yapayım; çünkü başarıdan beslenen biriyim ben.
Peki ya senin için televizyon ekranı önünde olmak neler düşündürür? Yani radyocu Elife’yi desteklemek için TV kariyeri mi, yoksa sil baştan televizyoncu bir Elife yaratmak mı?
-Benim için Radyo hiçbir zaman basamak olmadı, benim asıl mesleğim ve desteklenmeye ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum. Yeni bir elife yaratma çabam olmaz ama beni tanıyan hep radyocu olarak izler tanımayan yeni yüz Elife olarak izler herhalde.
Her sektörde olduğu gibi radyoculukta da ayak oyunları olduğu bir gerçek. Sen böyle şeyler yaşadın mı? Tanık oldukların var mı?
-Evet yaşadığım oldu; ama hiçbir şey bugüne gelmeme engel olamadı çok şükür.
Sence radyocu egosu var mıdır Elife? Yani senin için söylemiyorum ancak, sesinle birçok insana hitap edip, sokakta tanınmama ihtimali rahatsız edici olmuyor mu bazen? Sabah yayınına bağlanan adamla akşam bir yerde karşılaşıyorsun ve seni tanımıyor mesela…
-Elbette var. Her insanda ego vardır ve olmalıdır da ama limitini bileceksin, fazlası zarar verir. Radyoculuğu ünlü olmak için yapmıyorum dolayısıyla tanınmadığım zaman bozulmuyorum. Beni sevmeyen bile beni dinleyebiliyor çünkü ben bir hizmet için mikrofon başındayım. Hem tanınmadan sevilmek çok güzel bir duygu. Kimliğimi açıklamadan kendim hakkında fikirler almak çok keyifli oluyor:)
Peki ya, Amerika’daki radyoculukla Türkiye’yi karşılaştırırsan neler söylersin? İstasyon olanakları, programların içerikleri de dahil olmak üzere tabi…
-Bu soruyu ne sen sor ne ben söyleyeyim olur mu:) cevaplarken Amerika'ya giderim diye korkuyorum da:))
“2012’NİN ŞARKISI ‘SEYRE DURSUN AŞK’ ”
Hepimiz için aynı durum geçerli!:) Biraz müzikten bahsedelim artık, Elife, her özel anına bir şarkı atama şansın olsa; doğum günün için, evlenme teklifin için, düğünündeki ilk dans şarkın, bir de sabah ilk uyandığında hangi şarkıyı duymak isterdin?
-Ben 7/24 müzikle yaşadığım için özel anım fark etmeyebilir;) Sabah ruh halime göre dinlediğim şarkı değişebiliyor ama alarmım Maroon 5 şarkılarıyla çaldığı için her sabah Adam Levine ile uyanıyorum diyebilirim. Doğum günümde o yıl bana en özel gelen şarkıyı seçerim. Evlilik teklifindeki müziği teklif eden seçse daha güzel olmaz mı:) Düğündeki ilk dans şarkımı hiç düşünmedim ama şarkıyı ben söyleyeceğim kendi sesimden olacak onu biliyorum;)
2012’nin şarkısı hangisi oldu?
Seyre Dursun Aşk
En çok merakla beklediğin albüm kimin ki şu sıra?
-Demet Akalın'ın:)
Sence müziğin mutfağında bulunmuş kişilerin çıkardıkları albümlerle sadece yorumcu olanların albümleri arasında nasıl farklar var? Sen dinlediğinde ikisinden de aynı tadı alabiliyor musun?
-Müzik adamlarının yaşadıklarını, yazdıklarını, kendi hislerini dile getirmeleri bir başka oluyor tabi. Müziğin mutfağından ön plana geçmelerine o kadar çok seviniyorum ki elimden geldiği kadarıyla da destek olmaya çalıştım bu konuda. Bir müzik adamı kadar emek veren, işine titizlenen sanatçılar da var tabi; iyi kaliteli iş her zaman kendini belli eder bunu unutmayın.
Bu kadar şarkılara iç içesin, korkma ‘albüm çıkaracak mısın?’ demeyeceğim Ama hem böyle hisli, hem bu kadar müzikle içli dışlı, hem de müzik yeteneği olan biri olarak şarkı sözleri yazmayı düşünmüyor musun? Tabi ki o ayrı bir yetenek ama konuşarak yaşamını devam ettiren senin gibi iyi bir radyocunun iyi derece yazabileceğini de düşünüyorum
-Seni yanıltmak istemezdim ama yanlış düşünmüşsün:) Konuştuğum kadar yazmada iyi değilim. Günlük hayatımda bile mesaj yazmak yerine ararım, konuşmayı tercih ederim. Söz yazarı arkadaşlarım da sağ olsunlar sen yazarsın ya sen de o potansiyel var diyorlar hep ama bende gerçekten öyle bir yetenek olduğunu düşünmüyorum. Albüm teklifleri de var ama korkmayın öyle bir şey yapmayacağım :)
“MİNNET BORCUM SADECE ANNEME; EN FANATİK DİNLEYİCİM…”
Peki ya minnet borcun… Kimlere?…
-Sadece canım anneme minnet borcum… Bana hem anne baba oldu, beni en güzeliyle yetiştirdi ve mesleğimde beni tek destekleyendi. Benim her yayınımı gururla ve mutlulukla dinler. Hala da benim en fanatik dinleyicimdir.
“Gazoz Ağacı” programında yıllarca Cem Arslan tarafından obez bir kız olarak tanıtıldın. Radyo dışında senin Elife olduğunu öğrenen insanlar şok geçirmiyorlar mıydı?
-Bırak şok geçirmeyi inandıramıyorduk ki benim Elife olduğuma. Cem Arslan o kadar başarılı bir programcı ki herkese benim 109 kilo bir kız olduğuma inandırdı ve dinleyiciler bana üzülüyordu diyet listeleri ve ürünleri gönderiyorlardı. Katıldığımız söyleşilerde Elife nerde diye soruyorlardı,’ benim’ deyince de inanmıyorlardı. İnanılmaz bir hayal ve mizansen gücü var Cem Arslan'ın.
Bir radyo programcısı olarak en fazla çaldığın ve bir radyo dinleyicisi olarak dinlemekten en büyük zevki aldığın isimler ve şarkıları hangileri?
-İsim isim vermeye kalkışırsam sayfalar yetmez; çünkü yıllardır o kadar çok keyifle çaldığım şarkılar var ki… Ama en çok yeni şarkıları ilk kez dinleyiciyle buluşturmayı seviyorum. Yayında dinleyicimle birlikte dinleyip kritik yapmak paha biçilmez.
Sence hangi 2 ismin düeti bomba etkisi yaratıp, radyolarda çalınma rekorları kırardı?
-o kadar çok düet yapıldı ki son yıllarda artık hiçbir düet bomba etkisi yaratmazmış gibi geliyor.. :)
Mankenlikten şarkıcılığa, oyunculuğa, ya da oyunculuktan sunuculuğa geçen isimler için neler düşünüyorsun? Herkes eğitimi aldığı mesleği mi yapmalı, yoksa alaylı olmak da yetiyor mu sence? Alaylı radyocu olur mu mesela?
-Valla herkes kendi işini yapsa, mesleğini basamak olarak kullanmasa ne güzel olur. Her şeyden önce yeteneğimiz olan mesleği seçmeliyiz sonra eğitimle desteklemeliyiz. Başarılı olanlar var elbette ama bu demek değil ki herkes becerebilecek. Ben sunuculuk eğitimi aldım ve kendi mesleğimi yapmak için mücadele etmek zorunda kalabiliyorum. Ben nasıl albüm, gazetecilik, mankenlik, tiyatro oyunculuğu yapmıyorsam herkes de bizim mesleği yapmasın.
“ERKEK DEDİĞİN İÇİNDE ARABESK RUHU TAŞIMALI, MAÇO OLMALI!...”
Peki ya aşk… Hem sesinle hem görünüşünle hem de düzgün karakterinle birçok kişinin hayranı olduğu bir kadınsın, peki senin hayatında hayranı olduğun bir erkek yok mu henüz? Nasıl birini istersin, nasıl bir erkek cezbeder seni?
-Hala yok keşke olsa ama benim hayran olmam çok zor çok seçiciyim. Başarılı adam cezbeder beni en başta. Öyle bir istek listem yok ama içinde arabesk ruhu taşımalı maço olmalı erkek dediğin.
Bir sanatçıyla yapabilir misin Elife? Sahnedeki adamın hayranı her zaman çoktur, kıskanmaz mısın?
-Küçükken “ya topçuyla ya popçuyla evleneceğim” dermişim hep:) Evrene mesaj gittiyse kaçışım yok :) şaka bir yana bir sanatçıyla da olabilirim, kıskanmam.
Bir gün evlenirsen, radyoda evlenmeyi düşünür müsün?
-Evlenme teklifini radyoda alabilirim ama evlenmeyi düşünmem herhâlde:)
Peki ya şimdi nerelerde göreceğiz Elife Yılmaz’ı? Ya da o kendini nerede, hangi projelerde görüyor?
-Projeleri değerlendiriyorum ve yakın zamanda içime siner sinmez dinleyicimle buluşacağız ama bu radyoda mı yoksa TV’de mi olur bilemiyorum… Sürpriz;)
Son olarak 5 isim vereceğim sana ve senin için neler ifade ediyor, en fazla 1 cümle ile…
Cem Arslan; Radyoculuğu öğrendiğim adam.
Sinan Akçil; Müziğin Lordu
Mersin; Babamla anılarımın olduğu yer.
On air; Radyoların Kraliçesi
Aşk; Allah.
Elife diyor ya; “sesten enerjinin geçtiğine inanıyorum” diye, ben de inanıyorum ki bu röportajı okuyan herkes Elife’nin güzel enerjisini alacak bir kez daha! Her şey için; çok teşekkürler Elife!:)
GÖKÇE KURTOĞLU
YAZARA E-POSTA GÖNDER