Önümde bir şişe, içinde böğürtlenli şarap, bir miktar eski kaşar, biraz çerez biraz da çikolata. Şişenin sonuna gelmişim, kocaman kadehte son yudumlarım. Her bir yudumu aldıkça daha da ağırlaşıyor kollarım, cümlelerim daha bir devrikleşecek muhtemelen yakın zamanda.
Uzunca düşünüyorum, bunca zamanın yalnızlığını bağlayacak bir neden arıyorum, bulamıyorum. Klavye üzerinde kaybolan harfler gibi kaybolup gidiyor tüm anlamlar zihnimde, ağırlaşıyorum. Herkesin dilinde olan aşkı düşünüyorum, kendimce bir tanım bulmaya çalışıyorum, zorlanıyorum ama nafile... Aklıma türlü örneklerden başkası gelmiyor aşka dair. Gözlerimi kapatıyor, düşünüyorum... Burnumda bir derin şarap kokusu...
İki genç insanın kalplerindeki heyecan mı aşk, yoksa iki yaşlı yüreğin tecrübeleriyle sabit gerçek sıcaklıkları mı? Her iki durumda da mutlu olan iki ruh, beklentiler, özlemler... Oysa beklenti değil bir adama aşık olmak. Yalnızca istemek. Her haliyle, her anıyla kabul edip istemek. Bir sabah yatakta kalkışını görüp mutlu olmak, bir gece uykusunda izleyip hayran kalmak. Yan yana yatıp uyandırmaya kıyamamak, uzaktan öpmek, nefesini içine çekmek. İnmiş göz kapaklarının altında rüyalarına girmek. Ağır ağır uyanışında kendimi görmek. Dokunmak usulca saçlarına, öpmek omzundan...
Geçmişe dair tüm kırgınlıkları elinin tersiyle itmek ve sımsıcak açmak avuçlarını, öpmek canım ellerinden. Hayata dair tüm izleri taşıyan "Ben yaşadım" diyen izlerine dokunmak. En çirkin tecrübelerini sarıp masumiyetini verebilmek tüm inancınla ve bunları yaparken yalnızca ona inanmak, tapmak belki de... Dipsiz kuyularda kayıp cümleler arar gibi umutsuz, o kuyuda kayıp cümleleri bulmuş gibi şen. İçinde bir çocuk sevinç, gözlerinde o, fazlasına gerek yok. Parmak uçlarıyla silsin gözbebeklerimden dökülen tuzlu suları yeter. Çaresiz dertlerime çare bulsun istemiyor içimdeki çocuk. Birkaç küçük söz var yalnızca içimde, içimdeki küçük kadınla...
Evet, bir küçük kadın içimde büyümek bilmeyen. Zaman zaman başı dumanlı, çoğu zaman gülümseyen, içinde ufak parçacıklar var daima, her birini ustalıkla gizleyebilen... İsteği, arzusu basit,öyle anlaşılması zor değil... Alnında bir sıcaklık hissettiğinde dokunur dudaklarıyla, az zaman sonra elinde bir çorba kâsesi, tüter dumanı, sebzelerle tavuk parçaları dans eder içinde Nam-ı diğer "hasta çorbası" kendisi, yiyene şifa, yemeyene pişmanlık. Korkulu rüyalar görür kimi zaman, usulca sarılsan yeter, öyle fazlasına gerek yok, mutlu olmak için sebep aramaya da...
Gülümsemek yeter çoğu zaman birçok şeyi anlatmaya, anlayana... O an yaşanan ne kadar can sıkıntısı varsa ardına atıp yalnızca gülümsemek anlatır, anlayana... Onun olmadığı kara günlerden kalan içindeki başkalarını atıp yalnızca ona inanmak... Her sorguyu bir kenara atıp inanmak....
Yüzünde aydınlığa ulaşmak, bembeyaz bulutlara... Işık olsa içimiz, dolsak gün ışığına, doysak aydınlığa, az da olsa gece istesek. Canım diyebilmek sonuna kadar, can yoldaşım. Bırak, düşsün düşlerimiz kirpiklerimize, bırak bulutlar uçuşsun gecelerimizde, şimşekler bağırsın alabildiğine, göz kırpsın gök baba.
Bırak güne bakan düşlerimiz yağmur sesiyle çoğalsın...
ÇİSEM SOYLU
YAZARA E-POSTA GÖNDER