Her gün gazetelerde ve televizyonlarda kadınlarla ilgili içimizi burkan ve karartan haberlere rastlıyoruz. “Koca dayağından kör oldu”, “ Boşanmak istediği için kocası tarafından öldürüldü”,“Boşandığı kocası eski eşinin evleneceğini duyunca evi bastı,” “İstemediği adamla evlenmemek için evden kaçtı,“Kendisine tecavüz eden gençle evlenmek istemeyen kız canına kıydı,” “Evlenmelerine izin verilmeyen iki genç köprüden atladı.” gibi haberlere hemen her gün rastlıyoruz. Bu haberleri içimiz yana yana, elimizden hiçbir şey gelmeden “Hay Allah kahretsin! Gene mi?” veya “ Nasıl kıydın?” “Ellerin kırılsın” gibi sözler eşliğinde okuyup, gazeteyi bir kenara bırakıyoruz veya televizyonu kapatıyoruz. Çünkü elimizden başka bir şey gelmiyor…
Bu tür haberler yeni değil. Üstelik sadece bize has da değil. Dünyanın pek çok yerinde kadın şiddet görüyor, ayrılmak istediği eşi tarafından taciz ediliyor, aldatılıyor, ihanete uğruyor, çocuklarından koparılıyor.
Bizdeki fark bu tür olayların giderek artması. Günlük, sıradan, olağan olaylar ve haberler haline gelmesi.
Kız çocuklarının Anadolu’nun pek çok yerinde, hala istenmemesi ve doğduktan sonra da bir mal gibi “Başlık Parası” adı altında kızın rızası olmadan, daha çocuk denecek yaşta istemediği bir adamla evlendirilmesi.
Kızlara; Nazlı, Fidan, Selvi, Gül, Yasemin, Gonca gibi isimleri koyarken bu adların hakkını vermeyi hiç düşünmeyen aileler, kızlarını koyun gibi, inek gibi, tarla, bağ bahçe gibi satışa çıkarınca ve bunun bedelini de alınca, kızlarının ne durumda olduğunu sormak, onlarla ilgilenmek, sorunlarını çözmek veya zor durumdaysa çekip almak gibi bir haktan da vazgeçiyorlar. Artık kızları o adama satılmıştır.O adamın malıdır ne isterse yapar.
Bu olayların giderek artmasının bir nedeni de kuşkusuz dibe vuran ekonomi. “Herkesin bir fiyatı vardır” derler. Ekonomi ne kadar zayıflarsa ahlakta ona paralel olarak o kadar bozulur. Böylece herkesin fiyatı da düşer.Aynen şu anda bizim yaşadığımız durum gibi.
Eşine;“ Ne yaparsan yap ama para getir!...” diyen erkeklerin ( az da olsa )var olduğu bir toplumda, kadın haklarından kadının özgürlüğünden söz etmek mümkün mü?
Günlerdir gündemde olay bir olay da Halis Toprak’ın en son evlendiği eşi Nazlıcan’nın intihar teşebbüsü. Henüz 18 yaşında olan bu gencecik kızı babasının rızasını alınarak ( bunu da anlamakta zorlanıyorum. Babanın imzası yasaların önüne nasıl geçiyor da, evlenme yaşına gelmemiş bir kız evlendirilebiliyor?. ) dedesi yaşında bir adamla evlendiriliyor. Bu evliliğin gönül rızasıyla olduğuna inanmak için deli olmak gerek. Tüm hayallerini, umutlarını, gelecek için kurduğu düşleri babasının avucuna sayılan birkaç bin lira yüzünden terk ederek bu evliliği yapan Nazlıcan’ın mutlu olma ihtimali sizce var mı? Çok mutluysa neden canına kıymaya kalktı? Nasıl mutlu olabilir ki?. Evlendiği adamın çocukları tarafından dışlanan, dışlanmakla kalmayıp mahkeme kanalıyla evliliğin geçersiz sayılması için davalar açılan, evde horlanan, hastanede bir kez ziyaret edilmeyen, hastane çıkışı eve alınmayan, kocası tarafından üstüne üstlük bir de aldatılan henüz 18 yaşındaki bir kıza bunları yaşatan bir babanın bir kocanın yatacak yeri var mı?
Ülkemizde nüfus giderek artıyor. Ama ekonomi de o oranda daralıyor. Ekonomi daralınca çocuklarını okutmak , eğitmek onlara bir gelecek sağlamak olanağı da otomatik olarak azalıyor.
Daha çok taze olan bir haberi hepiniz hatırlayacaksınız. Oğlunun okuması için dişini tırnağına takıp, kursa yollayan bir anne, kurs parasını ödeyemediği için hapse düştü ve bu duruma sebebiyet verdiği için gencecik bir çocuk canına kıydı. Anne hapisten çıkarıldı ama, çocuğuna sarılmak yerine, mezarına sarıldı.
Hala “her aile en az üç çocuk sahibi olmalı !” diyebilir miyiz?
Bence aileler, çocuk yapmaya değil, bakabileceği, eğitebileceği, koruyup, kollayabileceği, sevgisi verebileceği kadar çocuk yapmaya, hatta bunları veremeyecekse çocuk yapmamaya teşvik edilmeli.
Medyada bu olayları kanıksatmak yerine, çözüm üretmeleri ve sorumluluklarını yerine getirmeleri için ilgili kurumları uyarmalı.
Kadınları şiddetten korumak, can güvenliklerini sağlamak için, daha çok sığınma evi, daha ciddi koruma yöntemleri ve var olan kanunları eksiksiz tamamlamak için emniyet güçlerinin bu tür olayların üzerine gitmesi sağlanmalı..
Aileden sorumlu bakanımız ve tüm milletvekilleri bu olayların üzerine gitmeli, ellerini taşın altına koymalı ve durum daha da kötüleşmeden kadınların ve çocukların bu çaresiz durumlarına bir çare bulmalı..
Ne zamana kadar ? Bunlara ihtiyaç kalınmayacak duruma gelene kadar.
Şiddetten uzak, mutlu ve huzurlu günler dileğiyle
Tekrar buluşuncaya kadar sevgiyle kalın.
ÖZCAN KANDEMİR
YAZARA E-POSTA GÖNDER