Mesajını geç gördüm ve bir Pazar sabahı ailen ya da arkadaşlarınla mutlu bir tablo içindeyken sana cevap yazıp o resmi bozmak istemedim. Belki de çoktan unutmuştun bana yazdığın bu mesajı. Sevgilinle çimlerin üzerinde kahvaltı yapıyordunuz belki tam istediğin gibi.
Yine zamanı donduran bir mesajdı. Aslında çok şey yazılabilecek ama bir yandan da hiçbir cevap beklemeyen bir mesaj. Sanki içinde seni sıkan bir cümle vardı ve yazıp kurtulmuştun.
Ben hala hiçbir şeyden kurtulamadım biliyor musun… Aynı metrekarelerde olduğumuz her saniye ve seni düşündüğüm her an içim nasıl sızlıyor… Sana hep kendimden bir şeyler verdim farkında mısın ve bana hiçbir şey kalmadı. Daha önce hiç bu kadar dolaylı ve acı şekilde öğrenmem gerekmemişti istenmediğimi. Kendimi hiç bu kadar küçülmüş ve hiçe sayılmış hissetmemiştim. Üstelik bakışlarıyla beni fetheden de sendin başta. Geçen ayların kaç günü takside, otobüste, yolda yürürken gözlerimden yaşlar indi bilemezin.
Herkes reddedildiğimi bildiğinde bile ben kabul etmedim bunu. Ne çok inanmışım ikimize, şanslı olduğumuza, beraber olmamızın bize iyi geleceğine... Ama olmayacak şeylere inanmak belki de benim lanetim. Bir ekim sabahı uykulu gözlerle telefonda söylediğin bir cümle gibi hala hatırımda mesela. Hani yeşil çay tarlaları alacaktın ya bana.
Düşler güzeldir ve aldatıcı. Saat gece yarısını geçerken gelen bir mesaj gibi mesela: “iyi geceler!”. Hani telefonun kapalıdır ve saatler sonra görürsün mesajı ve merak edersin deli gibi: “Acaba ne diyecekti? Gecenin bu saatinde beni düşündüren neydi?” Ama aslında üstünde düşünmeye değer bir şey değildir bu, değil mi? Düşünülmemelidir.
Diyecek önemli şeylerin olsa zaten söylerdin. Ama sen ağzını açıp tek bir söz söylemedin. Bana asla cevabını bilemeyeceğim sorular bırakarak çekip gittin. O kadar yakındın bana, aramızda sadece birkaç adım vardı ama dile getirmesi zordu belki.
Belki gerçekte ne istediğini bilmiyorsun, belki her şeyi aynı anda istiyorsun, belki okuyunca hoşuna giden bir kitabım ben – sadece okuması güzel… Bilmiyorum. Sen asla anlayamayacağım kadar karmaşıksın. Üstelik bana söylediğin hiçbir net söz yok ki çıkarımlar yapayım. Karşılıklı oturup konuşacak kadar bile değer vermediğin bir şey bu. Ve tek bir adım atmaya da gücün yok. Hala dalıp kalman ya da donuvermen iyi bir şey mi bilmiyorum. Bu yüzden artık ben de susuyorum. Bu sessizlik boğsa da beni, susmaktan başka çarem yok.
Bir şeyi çok seversen onun peşinden gidersin, onunla olmak istersin. Dalıp kalıyorsan sadece beğeniyorsundur. Donuyorsan seni korkutuyor demektir. Belki de hayranlığın seni dehşete düşürüyordur. Ya da tam tersi, inan artık bilmiyorum. Bildiğimi sandığım her şey yıkıldı ve yok etti beni. Artık gerçek bir şeyler istiyorum hayatımda. O yüzden cevap yazamıyorum sana. Cevap yazarsam yine kendimi küçülmüş ve bir köşede unutulmuş bulmaktan korkuyorum… Beni en son bıraktığın yerde…
Nilhan Fidan
fidannil@yahoo.com
NİLHAN FİDAN
YAZARA E-POSTA GÖNDER