“Tatil, deniz, hayaller ve her şeyin iyi olacağına inanmak. Bir de onları darmadağın eden gerçekler...” Nilhan Fidan`ın yeni yazısı<br>
Belek’teydim hafta sonu. Denize karşı bir şemsiye altı kaptım. Tatil planları kurarak kitap okudum. Rüzgârı ve dalgaları dinledim. Tüm hafta boyunca hatta aylardır başımın etini yiyen kaba saba sesleri ve kuru gürültüyü arkamda bıraktım. İş, telefon görüşmeleri, yetiştirilemeyenler, üstümden yediğim azarlar, altımdakine yönelttiğim kızgınlıklar… Artık hiç biri yok. Sörf, yelkenli, balon, kaydıraklı havuz, kano, deniz bisikleti, duşların ve kabinlerin yerini sormalar, her saat başı güneş kremi yenilemeler, kumları silkelemeler... Böyle dertlerimiz var bu hafta sonu. Mesafe koymanın iyi geleceği bir hafta sonu...
Balkonda oturup denize bakma hayalinin, bir bira açayım kendime, biraz da kuruyemişle ne iyi gider şimdi, demenin zamanı şimdi. Esintili bir akşamda üzerine ince bir hırka alıp sahil boyunda uzun yürüyüşlere çıkma zamanı.
Parçalı bulutlu, çokça rüzgârlı bir günde deniz kenarında çıplak ayak yürümek, arada durup ufka bakmak, dalgalarla oynamak, kumlara oturup bu havayı derin derin solumak ve her şeyin iyi olacağına inanmak… Bu hafta sonu kendimi buna inandırmak istedim. Hayli başarılı da oldum.
Sonra bir haber aldım.
İnsan sağlığıyla ilgili bir şeylerden endişelenmeye başlayınca kontrolünü kaybedebiliyor. Korku, hele de ecel korkusu, her an olabileceğini bildiğimiz bir gerçeği burnumuza sokunca, gerçek anlamıyla kafayı yiyebiliyoruz. Her şeyin hayırlısı diyoruz ya bazen, ne kadar gelişigüzel kurulmuş gibi gözükse de, aslında çok gerçekçi. İş, eş, çocuk, kısmet, büyük ikramiye, her ne ise aklınıza gelen... Hepsinin hayırlısı olsun, hatta hayır gelmeyecekse hiç olmasın.
Yıllar boyu istediğim, peşinden koştuğum, deli gibi gözyaşı döktüğüm, kurtarmaya çalıştığım onlarca, belki yüzlerce küçüklü büyüklü anı var aklıma gelen. Ama hepsinin sonunda istediğime, çabaladığıma ya da katlandığıma bin pişman olduğum da bir o kadarı var. Ve hepsinin ardından her şeyin hayırlısı demişim.
İstemekle bitmiyor. İstemekle olmuyor. İstemek yetmiyor bazen. Her şey iyi olsun istemek sadece bir dilek.
Aldığım haberle çevremdeki risklerden sadece bir tanesini öğrendim. Ama ecel nerde bilebilir miyim ki?
Tıpkı ertesi gün apansız aldığım haber gibi. Bu sefer ecelin kendisi haneme geliyor. Ben uzakta bir ihtimalden korkup kendi adıma telaşa kapılırken anneannem derin uykusuna dalıyor. Apar topar dönüyorum matem evine. Öyle bir iç sıkışması ki bu, her gözyaşım ve iç çekişim, artık kendi yasımı tutmaktan vazgeçmem gerektiğini söylüyor.