“Uzaklara gidesim var…” Nilhan Fidan`ın yeni yazısı...
Neresi Bilemediğim
Uzaklara gidesim var, diyorum.
Ne keyifsizlikten bu sayıklama ne de uzaklarda aradığım bir şey var. Öylesine ağzımdan çıktı işte. Tanıdık sokaklarda gezinirken, bahar güneşi bulutlar arasında gizlenmişken, bir Pazar günü Sahil’de yürürken dile geldi bir şekilde. Caddebostan ana baba günü bu Pazar. Güneşi gören kendini dışarıya atmış. Torunu paten kayarken ağır adımlarla onu takip eden dede, sevgilisinin dizine başını koyup çimlere uzanmış genç kız, sarmaş dolaş çiftler, kayalıklarda oturup denizi seyreden arkadaşlar, futbol ya da uzuneşek oynayan üniversiteliler… Bisiklete binenler, efkârlananlar, köpeklerini gezdirme bahanesiyle haftalık yürüyüşünü tamamlayanlar, kaydıraktan kayanlar, salıncak sallayanlar, pusetler, güneş gözlükleri, ayçekirdeği ve boş bira şişeleri… Bugün tüm İstanbul deniz kenarında ya da çimlerde… İkisi bir aradaysa değme keyfine.
Ama her şey güllük gülistanlıkken benim niye uzaklara gidesim var?
Bugün günlerden Pazar ve akşamüstü saat dört itibariyle Pazartesi Sendromu resmen başladı diye mi? Yoksa uzun bir tatil mi özlüyorum yine, hani hiç alamadığım türden, günler günleri, bir hafta diğerini takip edecek şekilde? Şu kısacık ömrümün kısacık iş hayatında toplam altmış iş günü izin biriktirebildim diye gurur mu duymalıyım? Peki, ben ne zaman dinlenecek ve bir “ohh be” diyebileceğim? Avea’ya mı geçmem gerek yoksa bir oh demeden göçmek mi gerek bu diyardan?
Ah o gemide ben de olsaydım, demek gibi bir şey bu. Neresi olursa olsun. Aynı şehir sınırları içinde de, şehir dışı, ülke dışı da olsa uzaklaşabiliyor musun günlük stresinden? Gün aşırı aldığın C vitamini ile arada bir aldığın Pharmaton bile ayıltamıyor mu yoksa seni?
Ben öğle yemeğinden sonra uyku basması bilmezdim. Geceyi sabaha katıp sabahın beşinde kalkıp işe gidebilirdim. Haftada elli, altmış, belki daha fazla saat çalışırdım bir zamanlar da gıkım çıkmazdı. Bir gün hasta olup evde kalmadan, bir gün işi aksatıp izin kullanmadan aylar ayları kovalardı o günlerde.
Sabahları yatakta kaskatı kalıp kalkamamak da nerden çıktı? Ben üç dört saat uykuyla yaşamayı da bilirdim. Hiç uyumadan da cin gibi gezerdim. Acısıyla tatlısıyla çok gördüm uykusuz günleri. Şimdi değmez deyip her şeyi ötelemem ve uykuya yenik düşmem boşuna mı? Çok mu bonkör davrandım hayata da geri mi çekiyorum kendimi? Yoksa hayat mı geri çekiyor kendini de beni bir başıma mı bırakıyor kurtlar sofrasında?
Benim uzaklara gidesim var. Hani uzak olmasa bile uzaklığı göreceli bir gizli bahçe arıyorum ben. Kendim olmayı hatırlayabileceğim, cep telefonunun kurulu alarmlarıyla karanlık sabahlara uyandırılmadığım, kendime geç kalmadığım bir yerlere gidesim var. Ama orası nerede bilemiyorum.