İlk Orta Lise
İlkokul arkadaşları ile Internet’te karşılaşanlardan biri de benim. Epey bir süredir herkesin kendince yorumladığı popüler sosyalleşme aracı feysbuk olayına girmeyeceğim; çünkü çok yazılıp çizildi ve hiçbiri tamamen yanlış ya da doğru değil. Herkes sitede kendince bir şey buluyor sonuçta. Benim için önemi ise, bir şeyler paylaştığım arkadaşlarımı sanal bir fotoğraf albümünde bir arada görüp ülkeler ya da şehirler uzağımda olsalar da onları ulaşılır kılmak.
Biz çocukken cep telefonları ve Internet’in adı sanı duyulmamıştı, kaybettik birbirimizi. Şimdi ise aradan geçen onca yıldan sonra tekrar karşılaşınca, nasıl desem, çok farklı bir duygu... İlkokuldan sekiz kız bir araya geldik bu Cumartesi. Neden erkek yok demeyin, biz de anlamadık. Bizim sınıfın erkekleri dört bir yana dağılmış, zaten biri Miami’de çıktı, biri Romanya’da; ama söz verdiler, bir sonraki buluşmada onlar da olacak.
En son on bir yaşında gördüğüm sınıf arkadaşlarımla aynı masa başında oturmak ve ordan burdan konuşmak inanılmaz keyifliydi. O kadar sene olmuş, dile kolay, ama hem biraz aynı kalmışız, hem de çokça büyümüş, serpilmiş, güzelleşmiş, görmüş geçirmişiz. Gözlerimizse ışıl ışıl hâlâ. Konuştukça okul yıllarından anılar canlandı. Boynumuza astığımız silgilerden, söylediğimiz şarkılara, teneffüslerdeki oyunlara…
Küçük küçük fiskoslara, dedikodulara bile başladık sohbetin sonlarına doğru ve bir sonraki buluşma için sözleşip ayrıldık. Çok güzel bir gündü. Öyle ki, içimi çocuksu bir sevinç kapladı vedalaşıp ayrılırken. Nerdeyse seksek oynayarak gidecektim eve.
Ertesi gün de lisenin mezunlar günündeydim. Onuncu yılımızdı bu sene. Özlediğim ağaçlıklı yoldan çıktım okuluma. Her adımımda ekose etekli ortaokul yıllarından lacivert etekli lise yıllarına kadar koskoca yedi seneyi yadettim. Özlem geldi gözümün önüne, buralarda fotoğraf çektirdiğimiz halimiz. Plato, koca ağaçlar, atkestaneleri, kozalaklar, çimler, okulum işte… Yıllar sonra yine tiyatroda tüm mezunlar hep bir ağızdan İstiklal Marşı’nı okurken o eski bayrak törenlerini hatırladım. Mezuniyet yıllarına göre tek tek mezunlar ayağa kalkarken tüm salondan alkışlar yükseldi. Yine bu sahnede gerçekleştirdiğimiz mezuniyet gösterimiz aklıma geldi benim de. Kapanış dansımızı da Relight My Fire şarkısı eşliğinde yapmıştık. O uçarı ilk gençlik yılları. Su savaşları, hazine avı, ders sırasında pencereden fırlatılan kitaplar ya da saklambaç oyunları, en güzeli de boş ders sevinci…
İki gün üst üste okul yıllarına dönünce içimdeki çocuk yerinde duramaz oldu. Okuldan çıkınca hafif bir esintiye kapılıp yakamı kaldırdım. Yüzümde kocaman bir tebessüm, aklımdan geçen anılarla oyalanırken, ağır adımlarla yürür buldum kendimi. Normalde bu kadar yavaş yürümem, hep bir yerlere yetişme telaşındayımdır. Ama bugün telaşa yer bırakmadım. Zaten ekilmişim de, tüm öğleden sonram sadece bana ait.
Kuruçeşme’den Ortaköy’e vardığımda şöyle sıcak bir şeyler içmek istedim. Dumanı tüten tarçınlı sütlü çayımı alıp incik boncuk sergilerinin arasında dolandım, sonra da yürümeye devam ettim Beşiktaş’a. İlk yanaşan motora atlayıp eve dönerken tüm okul arkadaşlarımı ve öğretmenlerimi, hatta okul müdürlerini ve kantinciyi düşündüm. Acı tatlı günlerin hepsini, beni ben yapan her anıyı, anılarda yer alan herkesi birer birer sevgiyle andım.
Not: Sinan’ın beta balığını da kaybettik geçen hafta. Geçen yazıda dediğim gibi bir varmış bir yokmuş oldu.
Nilhan Fidan
fidannil@yahoo.com
NİLHAN FİDAN
YAZARA E-POSTA GÖNDER