Çalışma ve yaşam alanında saatler geçerken zihnime takılanlar… (Nilhan Fidan)
Saat 08:00. Bayanlar tuvaleti. Renkli makyaj çantaları dizilmiş, iki bayan heyecanla fondötenlerini sürüyor, kapatmak için kusurları…
Saat 08:05. Mutfak boş.
Saat 10:16. Bayanlar tuvaleti. Bu sefer başka iki bayan var. Aynaların müdavimleri. Rujlar ve hacim veren maskaralar.
Saat 10:16. Mutfakta bir bey kahve alıyor. Gazete haberleri okunmuş, poçalar yenmiş.
Saat 11:55. Bayanlar tuvaleti. Ruj ve saçları havalandırma.
Saat 12:50. Bayanlar tuvaleti. Diş fırçası ve ruj tazeleme.
Saat 12:50. Beyler öğle arasının son dakikalarında bilgisayar başındalar. Futbol yorumları ve bol mankenli foto galeri.
Saat 15:12. Öğle rehavetini atmak için Türk kahvesi içip fincan kapamaca.
Saat 15:48. Mutfakta ayaküstü dizi muhabbeti.
Saat 16:55. Bayanlar tuvaleti. Diş fırçası, parfüm ve saç spreyi. Kırmızı bir ruj, her kadının en güvendiği silahı. Parfüm kokuları birbirine girmiş. Çiçeksi, odunsu, şekerli ve baharatlı. Burnumdan nefes almamaya çalışıyorum.
Bir gün durup dururken bunlar dikkatimi çekiverdi işte. Yaşam alanlarımızın da bizi temsil ettiğini fark ettim.
Ofis masaları, koltuklar, resepsiyon, mutfak, toplantı odaları ve tuvaletler. İnsanı tanımadan hiçbirini tasarlamak mümkün değil. İç mimarların sadece renklerden, dokulardan ve estetikten anlamasını beklememek lazım. Bu ofisteki gibi bir trafikte bayanlar tuvaleti tasarlayan birinin lavaboların yanında bir de makyaj alanı tasarlamasını beklemek çok mu? Hele de yaş grubunun genç, sayıca bayanların ağırlıkta olduğu bir iş yeriyse… Yoksa işte eski model tuvaletlerde aynalar ve musluklar kapış kapış, kadınlar dirsek dirseğe, güzellik feda edilmeden yine bir yerlere yetişmece telaşında olacak. Neden restoranda, sinemada, nereye gidersen git bayanlar tuvaletinde sıra olduğunu anlamak da zor değil…
Ben bu ara bir de çalışma alanlarında kullanılan renkler, aydınlatma, döşeme ve diğer tüm malzemelere kafayı taktım. Konsantre olamamamın sebebini hastane odasına benzettiğim çalışma odamda buldum. Radyasyonu emiyormuş diye iki adet kaktüsü laptop’ın her iki yanına yerleştirdim. Penceremin önüne pembe çiçekli menekşemi koydum. Panomdan eski kartpostalları topladım, yenilerini astım. Beyaz ve koyu lacivert renkli, ciddi yüzlü ofisimde kendime bir küçük çatı katı açtım. Bunaldıkça, yerimden kalkıp camdan dışarı baktım. El kremimin bile tek başına bu tekdüze renksizliği şenlendirebilmesine şahit oldum. Mesaiye kaldıkça bayanlar tuvaleti benim için soyunma odasına dönüştü. Sırf bu amaçla bir alan olsa diye de düşünmedim değil. Mesailer arttıkça, keşke bir duş da olsa, şurada kıvrılıp uyurdum diye geçirdim.
Saat 22:50. Resepsiyonun oradaki koltukta kendimden geçmişim.