“Disko topunun altına saklanan gölgeler ve sırlar…” Nilhan Fidan`ın yeni yazısı...
DİSKO TOPU DÜNYA
Gece yarısına az kala arabamızı girişin önünde durdurup görevlilerin uçarak yanımıza gelmelerini ve buyurun efendim demelerini bekliyoruz. Yavaşça iniyoruz arabadan, gökten zembille inmiş gibi. Kolumuzda sarışın kızlar var, bir değil, iki değil, üç tane bazen. El ele tutuşup mekâna girerken küçük haremimizi kutluyoruz.
Üstümüzde okul üniforması gibi tek tip giysiler, tiril tiril bluzlar, incecik upuzun topuklularla tıpış tıpış giriyoruz içeri. Eteklerimizin boyu diye bir şey yok; çünkü ortada etek yok – omuzlara tutunup aşağı inerken ister istemez kalçalarımıza değen bir kumaş parçası sadece. Bakışlarımız pek bir fettan, portremizden yüzlercesi daha yanı başımızda (sadece başka bedenler üzerinde).
Biz genciz herkesten, liseliyiz, on sekizimize gelmedik henüz. Paramız babamızdan, sevgilimiz sosyeteden. Yüzlerimiz solaryum tonu, gözlerimiz tüm parlak farların en çekicisi; ama en güzeli dudaklarımız, bir de dekoltemiz. Fondötene kızıyor kimi, biz de onların kırışıklıklarına kızıyoruz.
Biz yaşlıyız herkesten; ama kimsenin umurunda değil, cebimizde paramız, göbeğimizle kelimizi gizlemeye yeter. Gönlü genç olmak diye bir şey varsa, en çok bizim hakkımız. Yarı yaşımızdakilerle gezmemiz de bundan. Buna güvenerek en çok ona buna yanı başımızı gösterip “katılmak ister misiniz?” deriz.
Burası bambaşka bir dünya. Erkekler için çok cazip; kızlar içinse sadece rekabet demek. Rekabetse sonuna kadar, kural tanımaksızın. Gerekirse saç saça baş başa.
Gece yarısı. Disko topunun altında gölgeler ve karanlığa sığınan sırlar. Her şeyin olduğundan çekici ve ışıltılı gözüktüğü bir yanılsama dünyası. Parıltılı ışıklardan yansıyan o sima ertesi sabah bir soluk benizliye dönüşüyor. Duman altı tanışmalarda buluşan yollar o yüzle ikinci karşılaşmada kaçışa yöneliyor.
Bir varmış, iki varmış, hatta üç ve dört de varmış. Yine de hiç biri ruhuna değmiyor. Ne kadar şikâyetçi olsa da bazen hayat bunu gerektiriyor. Herkes kolay kolay büyüyemiyor. Büyümek de değil çoğu zaman adı. Tercihler ben’liği pohpohluyor bu devirde. Tercihleri de göz belirliyor. Ve uzun zamandır insanoğlu sadece gözüyle nefes alıp yaşıyor ve sanırım kocaman bir göz dışında da hiçbir uzvu çalışmıyor.