BİR KADININ YÜREĞİ
Geçen hafta, bu yazın en güzel akşamlarından birinde Haris Aleksiou aramızdaydı. Özellikle son bir senemin kaçış müziği, evde, işyerinde ve arabada dinlemekten bıkmadığım en güzel şarkıların yorumcusu, karşımdaydı bu sefer.
Yazın en güzel akşamı dediğime bakmayın; yorgundum deli gibi, üstümü değiştirmeye vakit bulamadan işten çıkıp gelmiş, defterler kâğıtlarla yüklü çantamı taşımaktan, kazılı yollar sebebiyle gereğinden fazla yürümekten hal kalmamıştı Açıkhava’ya girdiğimde. Ama bunların hiçbirinin önemi yoktu. Onu izlemeye gelen tek kişi de olsam, o akşam fırtına çıkıp yağmur da yağsa, eve sırılsıklam gidip üşütüp yatak döşek yatmanın bile önemi yoktu. Sahneye karşı yükselen basamaklarda oturan çoğu kişi gibi ben de o sesin akıttığı nehre kapılıp kaybolmak için ordaydım o akşam. Nehir nereye sürüklerse oraya gitmek üzere…
Konser bizi çok da bekletmeden, Adriana Babali ve Babis Stokas’la başladı. Haroula sahneye çıktığında yer yerinden oynasın isterdim; ama olmadı. O şarkılardaki sele kapılmak üzere değil de akademik bir eleştiri çıkarmak üzere (ya da ben de gittim ordaydım demek için) bilet almış ve buna uygun bir ciddiyetle konseri izleyen bir kalabalık vardı sanki. Yadırgadım mı, evet. Açıkhava’da izlediğim onca coşkulu konserden sonra bu konserdeki vakur havayı yadırgadım. Daha çok sahne üzerindeki yorumcular için kullanılır belki; ama ben bu sefer seyirciyi “samimi” bulmadım.
Seyircinin verdiği elektrikle daha da güçlenen, büyüyen ve büyüleyen konserleri düşününce bu konserde ben sahnedeki kadının sesi dışında çoğu şeyin farkında değildim. Ama bu ses dışında pek de bir şey aramıyordum sanırım.
Çünkü ben ne zaman bu kadını dinlesem, bilmediğim dilde, anlamadığım sözlerle söylediği her şarkı yüreğimi delip geçiyor. Hatta sırf ona eşlik etmek için Yunanca öğrenmeyi düşünebiliyorum. Hiç bir seste ya da hiçbir şarkıda hissetmediğim yoğunlukta yaşıyorum tüm duyguları. Kafamda kurduğum sözlerle bu sesi birleştirip kendi yüreğimi görüyorum biraz da.
Konser boyunca ve konserden sonra sürekli sayıkladığım bir şey bu: Bir Kadının Yüreği.
Bir kadının yüreğini görebileceğiniz belli anlar var. Herhangi bir kadının yüreğinin nasıl çarptığını görebilmek için o kadar yürek kanatmaya gerek yok aslında. O tek bir şarkıyla tüm hüznü, coşkuyu, aşkı ve deliliği bir arada bulabilirsiniz. Sevgi böceği gibi tüm dünyaya kucak açabilecek bir kalpten ihanetle dünyayı yakabilecek bir öfke seline, en ihtiraslı aşktan en suskun hayal kırıklıklarına gidebilecek bir yürek.
Bir İspanyol meydanında akşamüstü hayali kurduran “gia ena tango”, dolunayda sessiz bir hüzün “panselinos”, yerinde duramayan “Magissa”, kıpır kıpır “Na Ziso H Na Pethano” derken konserin en unutulmaz anlarından biri beni benden alan “Ola se thimizoun”, bir diğeri de nasıl desem, insanı yerlere çarpan, delik deşik eden “Patoma” oldu.
Ola se thimizoun… Özlemle kırgınlığı, savunmasız, korunaksız aşkların ardından kalan hatıraları düşünerek yıldızlara baktım. Günlük ayrıntılarda yakalanan tüm özlem dolu sözler döküldü birden. Sustuğum tüm sözler içimde yankılandı ve yıldızlar, onlar da gözlerimden indi yavaş yavaş. Günlerdir sakladığım kırılganlığım bir anda can buldu bu şarkıda.
Gece, yıldızlar ve hatıralar… Usulca siliverdiğim yaşların arasında, büyük ekranda Haroula’ya bakıyorum. Bir kadının yüreğine ses vermek ne denli güç olmalı. O kadar sesin arasından en doğru sesle ve en güçlü halinde, olması gerektiği gibi seslendirmek yani… Kâh duyulamayacak kadar kısık bir tonda, kâh duyurmak istediğine ulaşmak için tüm varlığıyla… Bir yüreğin alabileceği tüm şekillerde, çekebileceği tüm acılarda…
Öyle bir şarkı ki bu ben ne desem beni anlamsız bırakacak. Bilen bilecek, duyan anlayacak ve her şeyin ötesinde bu şarkı, küskün bile olmayacak kadar çok sevmenin hali olacak. Sadece yüreğe dokunacak ve o mutlaka bir kadın yüreği olacak.
Nilhan Fidan
nilhanfidan@cosmoturk.com
NİLHAN FİDAN
YAZARA E-POSTA GÖNDER