Aslında herkesin birçok şeye zaafı vardır. Paraya, kadına, erkeğe, görünüşe, markaya, hayvanlara, eşyaya… dünyada sahip olunabilecek ne varsa, her şey zaaf konusudur insan için. Sadece zaafların öncelik sırası değişir. O kadar…
Zaaflarını perde arkasına gizleyerek, oynadıkları oyunlarda, onlara sadece gölge rolü vererek yaşayanlar da vardır. Varla yok arası, bazen görünen bazen kaybolan ama insan var olduğu sürece var olacak bir rol. Gölge zaaflar. İnsan nereye giderse gitsin, peşinden sürükler onu. Kendini, görünüşünde sakladığını zanneder ama gölgesi ele verir. Çünkü aslında o zaaf zaten kendisidir ve gölgesine biçtiği rol, kendi yansımasıdır.
İnsan zaafları için birçok şey yapabilir. Çok çalışabilir mesela. Kendinden ödün de verebilir. Sahip olduklarından vazgeçebilir. Başkalarını hiçe sayabilir. Bu neyi ne kadar istediğiyle alakalıdır.
Ama bir zaaf vardır ki, gerçekten yanlış kişiliklerde çok tehlikeli olabilir…
Sevilme isteği masumane görünür fakat dedim ya, o masumane istek zavallı kişiliklerde bilinçsizce yer ettiğinde bir hayatı yıkabilecek, birden fazla insana acı çektirebilecek kadar tehlikeli olabilir. Sevilme isteği, yaranma çabasıyla karışır. İstek masum olmaktan çıkar, zavallı insan, küçük dünyaların maşası olarak kendini önemli hisseder.
Bir insan düşünün, sevilmek, başkaları için önemli olmak, en büyük zaafı olsun. Çünkü kendi hayatında hep aşağılanmıştır, önemsiz görülmüştür ve hep kendini ispatlama çabasındadır. Bunu normal bir insan nasıl yapar? Normal yollarla değil mi? Kimseye zarar vermeden. Fakat hastalıklı bir kişilik neler yapabilir ben öğrenmiş bulunuyorum, umarım kimse bunu benim öğrendiğim gibi öğrenmez!
Bir insanın ne olduğunu bile bile ona şans verip güvenirseniz, karşınıza iki seçenekten biri çıkar. Ya güveninizin karşılığını alırsınız ya da insanlara gerçekten güvenme konusunda bilmem kaçıncı kez diliniz yanar. Kendini, kendi küçük dünyasındakilere karşı ispatlamaya çalışırken, sizin onunla paylaştıklarınızın hiçbir önemi yoktur. Onun için o an önemli olan tek şey, çok önemli bir şey öğrenmiş olmasıdır ve bunu başkalarına anlatırken kendini ne kadar önemli biri gibi hissettiğidir. Üstelik de başkalarına yaranmak için ballandıra ballandıra anlattığı şeyin birebir aynısını kendisi yapıyorken! Yani tam şu atasözüne uygun bir durum söz konusu;
-tencere dibin kara,
-seninki benden kara!
Çok önceleri yaşadıklarım karşısında büyük üzüntü duyardım, neden bunları yaşıyorum diye. Ama artık nedenlerin seçimlerle alakalı olduğunu biliyorum ve asla “neden” diye sormuyorum ve insana dair her şeyin, insan sıfatıyla yaşayanlara dair olduğunu da biliyorum.
Ve hep derim ki, bir insanı herkes seviyorsa o insanda ya bir anormallik vardır ya da o kesin insan değildir.
Beni lütfen herkes sevmesin, ben; herkesin sevebileceği kadar düşmedim henüz!
Her şey yerine ulaşır,
Sevgiler
Itır…
itir.sema@gmail.com
ITIR SEMA ERTAŞ
YAZARA E-POSTA GÖNDER