İşim gücüm bu benim. Kendi üstümde deneyler yapmak.
Kendi kayıtsızlığıma ben bile hayretler içinde kalıyorum bazen, bak yapamıyorum işte, çok özlemiş olsam da diyemiyorum. Ben durunca o da duruyor. İçim yani…
Ben neden bu kadar kolay vazgeçebiliyorum? Neden bu kadar kolay kabulleniyorum?
Gidene dur diyemiyorum, kararsızın aklını çelemiyorum, korkarak elini uzatana “korkma” diyemiyorum daha da kötüsü “korkuyorsan elini çek” diyorum.
Her şeyin, her an bitebileceğine neden bu kadar hazırım, bitmeyecek bir şey olduğuna neden inanmıyorum?
Elim, tenim, içim vazgeçmek istemezken dilim neden “olsun”, diyor ki?
Parçalarımı bile parçalara ayırıp, kendimi kendi içimde bu kadar bölmem niye…
Çünkü böyleyim işte; böyle kabullenirsem daha az kırılırım, daha az beklentim olur, daha kolay başlarım yeniden, daha uzak dururum, daha az inanırım, az inandığımda yarım kalırsam daha kolay başlarım…
Bundan işte, görüntü bu…
Ama ben içimde ne olduğunu biliyorum…
Ben de, bildiğin bir insanım en nihayetinde, ölse toprak olacak, taşıdığı bedenin, yaşadığı hayatın hakkını vermeye çalışan…
Peki, ya sen?
Seni, sen olduğun için suçlayamam, ne olursan ol. Hepimizin sebepleri var, olduğumuz şeye bizi dönüştüren…
İşte ben, insanı doğasıyla kabullenebilen… Off çok sıkılıyorum bazen kendimden! Biri de beni böyle kabullensin istiyorum… Ama seninle keşkelerimin uyandığını söyleyebilirim.
İnsanız ama değil mi, istekleri her an değişebilen. Aciz olmaktan korkan insanlarız, aciz kalabileceğimiz her durumdan ustalıkla kaçabilen insanlarız.
Ben seninle olabilirdim ki kendini benimle bütün hissedebilseydin…
Yine de keşke demekten alamıyorum kendimi, keşke bir şansımız olsaydı da birbirimizi tamamlamak için yontsaydık kendimizi…
Sevgiler,
Itır…
ITIR SEMA ERTAŞ
YAZARA E-POSTA GÖNDER