Endişeler sarmış dört bir yanımı, vah vah…
Dibine kadar batıp batıp çıkmaktır yaşamak, dibindeyken de üstündeyken de nirvanaya dokunduğunu düşlemektir.
Suya sabuna dokunmadan ellerinin temiz olduğunu düşünmektir mesela, kimseyi üzmediğini ve kimsenin senin yüzünden üzülmediğini zannetmektir.
Zaman zaman af dilemektir kendinden ve geçmişten. Kimse yüzünden üzülmediğini sadece kendi seçimlerinden dolayı üzüldüğünü hatırlamaktır.
Markette gördüğün 3 çeşit fındık ezmesinden birini seçmek gibidir (çok severim fındık ezmesini) tadını denemek için.
En azından 3 te 1’i ni elemek ya da aradığını bulmak olur sonucu.
Sonuç için saklandığın delikten çıkana kadar başka bir suçlu bulunmasını dilememektir aslında.
Yüklerini kabullendiğinde kabullenir beden ne taşıdığını.
Hislerimin ağırlığı omuzlarımda çünkü ben yarattım onları… Şimdi kabullendim onları doğurduğumu. Ve vazgeçebileğimi biliyorum. Biliyorum hislerimden vazgeçtiğimden senin de olmayacağını.
Üzülebilirim, ağlayabilirim, yalnız kalabilirim, özleyebilirim, defalarca ismini sayıklayabilirim, “gel” diyebilirim içimden, başım; olmadığın tarafa bakarken. Ama başımı çevirebilirim olmadığın taraftan başka yere, başkalarının olduğu yere…
Sen bunu bilmesen de benim için sorun yok, bilmeni beklemiyorum ki. Ben kendimi seviyorum herkesten önce, beni mutlu ettiğin sürece varlığına izin verebilirim, çünkü ben mutlu oldukça mutlu edebilenlerdenim, böyle işte…
Varlığını, yürüdüğüm yolda ışık yapmış olabilirim ama bilirsin tek ışık sen değilsin… Bir sokak ötede yeni bir ışık belki senden daha şık, karşıma çıkacaktır…
Kör değilim ve senin varlığın gözümü alan parlak bir ışık değil. Bir süre sana baktığım için gözlerim kamaşmış olabilir, inan bana gülümseyerek söylüyorum ki, geride kalma vaktin geldi…
Ben yeni bir ışığın altından geçmeye hazırım, şaşırma!
Hayat kısa…
Sevgiler…
Itır…
ITIR SEMA ERTAŞ
YAZARA E-POSTA GÖNDER