“Boğazı gördüğüm zaman anlıyorum İstanbul’da olduğumu,” dedi ev arkadaşım. Yürüyüşe çıkmıştık. Yaz geliyordu ve biz hala kış modundan çıkamamıştık. Bir karar verdik her hafta sonu yürüyeceğiz. Arnavutköy’den Rumelihisarı’na kadar yürüdük, boğazın kokusunu koklayarak… Farkına vardım ki ben uzun zamandır gündüz gözüyle boğazı görmemişim. İstanbul’da yaşadığımı, bu şehrin aslında çok güzel olduğunu hakikaten boğazı görünce anladım.
Tamamen boğaz manzaralı apartmanlar görüp kıskandım. İnsan bu manzarada alkolik olurdu, gerçekten. Hayaller kurduk, konuştuğumuz tek bir konu vardı: boğaz. Tek konu, İstanbul.
İstanbul’da öğrenci olmak varmış, dedim. Havanın en güzel ve en ferah olduğu mevsim ve biz, hiçbir şey yapmasak bile bu güzel havayı kapalı kapılar ardında, dört duvar arasında geçiriyoruz. Öğrenci olacaktık da, canımız boğaza karşı çay içmek istediğinde birkaç saat erken çıkıp ya da dersi asıp bu havayı doyasıya yaşayacaktık.
İstanbul; dertten, sıkıntıdan, stresten uzaklaştıkça güzel geliyor insana, onu anladım. Hiçbir şey düşünmedim. Yürürken kendimi hiç üzmedim. Sadece o an mutluydum, orada yürümekten mutluydum. Makyajsız olmaktan, bulduğumu üstüme geçirip çıkmaktan mutluydum. Arkadaşımla yürürken konuşmamaktan, konuştuysak da konunun kahkahalarla sonlanmasından, İstanbul’da yaşamaktan mutluydum.
Ben de İstanbul’da olduğumu boğazı görünce anladım.
Ben her hafta sonu boğaz eşliğinde yürüyor olacağım.
GÜLTEN ÇOŞKUN
YAZARA E-POSTA GÖNDER