Okan Bayülgen’in benim yaşımdan daha fazla televizyonculuk kariyeri vardır. Yaşım yettiğince ben de onu takip etmişimdir, hala da ederim. Bana kalırsa türk televizyonculuğunun dahilerindendir. Bir farkı da televizyonculuğu “televizyonu” sevmeden yapan tek adamdır bu ülkedeki. Televizyondan kastım kesinlikle kanal/yayın kuruluşları değil. Bayülgen’in “makine”olan televizyonu sevmediğini çoğu kişi bilir, dile getirmekten de hiçbir ortamda çekinmemiştir zaten. Nereye bağlayacağımı merak ettiğinizi biliyorum, fazla uzatmadan sadede geliyorum :)
Evet efendim, eğer benim gibi televizyonun zıpır adamını takip edenler varsa içinizde bilirler, son yıllarda birçok program adı / formatı değiştirmiştir Bayülgen. Peki dikkatinizi bu programlarla alakalı apayrı bir noktaya çekebilir miyim? Elbet bu yazıyı okuyan herkes en kötü ihtimalle 2 defa izlemiştir Okan’ın programlarını. Peki ya, Okan’ın programlarının jenerik müziklerini “tam olarak” dinlemiş kaç kişiyiz? Çok fazla olduğumuzu sanmıyorum. Yukarıda yazdığım gibi bu adam televizyonu sevmez, bunu da her defasında belli eder şimdi size bir örnek, eğer gerçekten Okan’ın yapmaya çalıştığını anlayanlar varsa aranızda bu sözler onlara hiç yabancı gelmeyecektir;
“Uyuma, aslında hayat sokaklarda”
Evet, gelmeye çalıştığım nokta buydu :) Okan Bayülgen her programının jeneriğinde,bu tarz bi cümle kullanır. Programlarının bu kadar geç saatte olma sebeplerinden biri de budur aslında. Dizilerin beynimizi yıkadığı o doksan dakikalık zaman dilimlerinde, dışarı çıkmamız gerektiğini, arkadaşlarla edilecek iki hoş sohbetin, bir buçuk saatlik boş bakışmalardan daha anlamlı olduğunu belirtir hep. Hatta gecenin geç saatlerinde programına bağlanan çiftlere “gidip sevişsenize” diye bağırır. Doğru, sonuna kadar katılıyorum. Hayata baksanıza, çok okuyan ya da çok iyi eğitim alanlar değil, insan ilişkilerinde iyi olanlar kazanır hep. Zaten bu sözle kastedilen de budur. Yanlış anlaşılmasın, kimse “çık dışarı, sabahlara kadar gez-toz eve uğrama, ye iç, bi yerlerde uyu bi yerlerde uyan” demiyor. Mesaj gayet açık, anlayana tabi…
Nerden geldi peki aklıma bunu yazmak? Uzun zamandır, türk televizyonculuğu hakkında bir yazı yazmak istiyordum zaten. Kısmet bu dönemeymiş. Hazır “yerli dizi, yersiz uzun” tartışması sürerken düşündüklerimi bu şekilde dile getirdim bende. Farkında olalım lütfen, aynı senaryolarla, aynı diyaloglarla, saatlerce uyutuluyoruz. Ülke dışındaki dizilere bakın lütfen, neden otuz-kırk beş dakika? Onlar salak, biz mi çok akıllıyız sizce? Hayır tabi ki! Uyutulmaya o kadar alışık bir milletiz ki bunlar geliyor başımıza. Yaratıcılığımız düşüyor, sohbet konularımız daralıyor. İnsanlar haber izlemiyor artık, izleselerde haberlerde bile reytingi yüksek dizilerden söz ediliyor. Ne kadar üzücü bi durum. Kendimize gelsek… Şu sözün değerini bilsek, birazcık uygulasak… Hani televizyonlar gelişiyor ya, yok plazma yok şu yok bu çıkıyor, hah işte buna sevinmeyin derim ben. Bu ne demek biliyor musunuz? Kapitalist düzene göre düşünürsek, televizyona isteğin arttığı anlamına geliyor. Neden daha fazla kitap basımı yapılmıyor, neden daha çok yayınevi açılmıyor da televizyon üretiliyor? Nolur azcık gözümüzü açalım, uyumayalım, uyutulmayalım. Mekanik düşünceye iten bu sisteme dur diyelim. Yoksa bugün “nerde eski bayramlar?” derken, yarın “nerde eski sohbetler?” diyeceğiz. Tavla başında iki çayla edilen sohbet, televizyon başında ki yok olan bir buçuk saatten daha kıymetli…
Yazı bitti mi? Hadi ozaman, çıkın dışarı, yürüyün, kafanızı çevirin etrafa bakın, kaç senedir aynı apartmanda oturduğunuz komşunuz köpeğini gezdiriyor olabilir mi? Cinsi neymiş sorsanıza! Aaa bakın, sokak satıcıları, işleri nasılmış sorun sorun çekinmeyin! Bakkala da uğrayın, “abi güzel kahve var mı? “ deyin. Hatta arayın arkadaşlarınızı, dışarı çıkın, azcık koşun, dedikodu yapın bu bile serbest :) Anlaştık mı? O zaman “Televizyon Makinası” nın jeneriğinin manidar sözleriyle veda edelim size;
“Kafamdaki makina taka taka taka ta
Takamazsan makinaya taka taka ta
Düşünmezsen bunları
Dönemez ki çarkları
Makinamın takırtısı taka taka ta
Kafamdaki makina tamam da
Bak neler oluyor televizyonda!
Al, daha çok al!
Aldıkça unut, unuttukça yaşa!
Yaşamı hisset
Ona, tadına bak
Televizyon öyle güzel
Televizyon öyle zevkli
Öyle çok televizyonuz ki biz
Biz televizyonuz, biz!! “
GÖKÇE KURTOĞLU
YAZARA E-POSTA GÖNDER