Cesur sanıyoruz kendimizi…
Korkusuz sanıyoruz…
Maceraperest sanıyoruz, ‘manyak’ sanıyoruz…
Bu sıfatların hepsini kendimize, yaşadığımız için veriyoruz…
Klişe cümleler kuruyoruz…
Nefesimizi bile aynı ritimde alıyoruz…
Her sabah gözlerimizi aynı açıyoruz…
Binlerce kişiyle aynı anda, aynı şeyi düşünüyoruz ve bunu yaparken düşündüklerimizin ‘benzersiz’ olduklarına inanıyoruz…
Her gün farkında olarak/olmayarak onlarca karar alıyoruz…
Terk ediyoruz, terk ediliyoruz, acı çekiyoruz, acı çekmeye alışıyoruz…
Zaman gelince, acı çekmeyi özlüyoruz…
Güneş her sabah doğuyor, biz her gün birilerine ‘günaydın’ diyoruz… O günün hiç de güzel geçmeyeceğini bile bile…
Patronumuzdan nefret ediyoruz ama her gün en kibar halimizle karşısına geçiyoruz…
Yağmur yağdığında güneşi özlüyoruz, güneş açtığında yağmuru bekliyoruz…
Bugün onunla, yarın başkasıyla, öbür gün ise kendimizle hayaller kuruyoruz…
Bazen ‘isyan’ ediyoruz…
Birilerine ‘ait’ olmayı, birilerine ‘sahip’ olmayı istiyoruz…
Çekip gitmeyi en büyük şans görüyoruz…
Öyle saatler geliyor, çözümleri görmekten kaçıyoruz…
Biz hep aynı kişilere, aynı şeylere inanıyoruz…
Kaçmaya cesaretimiz varken, bırakıp gitmek için o gücü bulamıyoruz…
Kişiselleştiriyoruz her olayı,
Ve herkese daha ‘kendimiz’ üzerinden bakıyoruz…
İnsanları o, bu diye nitelendirmeyi geçip, herkesi kendimizle yarıştırıyoruz…
Olmayanı kıskanıyoruz, olanın değerini bilemeyip…
Aldatılıyoruz, aldatana değil, aldattığına kırılıyoruz…
En çok kendimizi suçluyoruz, en ağır cezayı kendimize veriyoruz…
Bağırmaktan korkuyoruz, başımıza daha kötüsü gelir diye…
Hep daha fazlasını bekliyoruz, ama hiç daha fazlasını vermiyoruz…
Nice ayrılık yaşıyoruz, ‘kendine iyi bak’ diyoruz…
‘Ben kendime bakarım, korkma’ diyemiyoruz, başımızı sallıyoruz…
Dedim ya, boş cümleler, klişe kelimeler kullanıyoruz…
Hani ‘çok yaşa’ diyoruz ya, gerçekten isteyerek mi?
İstemiyoruz…
Kendimiz için bile bunu dilemezken, başkası için bunu istemeyi nasıl düşünebiliyoruz?
Her şeyle önce dalga geçiyoruz, korkup reddediyoruz en sonunda kabul ediyoruz…
‘Sindiremediğimiz’ her şeyi sindiriyoruz…
İyi niyet gibi görüyoruz, fesatlıkları içimizde yaşıyoruz…
Sonunda kendimize kalıyoruz…
En korktuğumuz ana dönüyoruz, doğduğumuz ‘an’a…
O kadar savunmasız, o kadar bitik oluyoruz…
Bizi koruyacak biri için çırpınırken senelerce, kendi surlarımızı zayıflattığımızı fark edemiyoruz…
Çok şarkı söylüyoruz… Her söylediğimiz şarkıda birini arıyoruz…
Ve gün geliyor, hiçbir şeyi kendimiz için yaşamadığımızı fark ediyoruz…
Islanan her yastık için başkalarına ah ediyoruz…
Kabul edin lütfen,
Biz kendimize iyi bakmayı bilmiyoruz…
GÖKÇE KURTOĞLU
YAZARA E-POSTA GÖNDER