Tertemiz zihinlerle dünyaya geldik. Bomboş, işlenmemiş, verimli, tertemiz toprak misali… Hiçbir yükümüz olmadan ve hiçbir önyargımız. Sonra büyüdük ve zaman akarken ne bulduysak zihinlerimize yığarak yol aldık, bilemeden… Yüklük üstüne yüklük, dolaplar, sandıklar, çekmeceler, kara kutular! Evler yaptık zihinlerimizde, zihnimizi odalara böldük. Çok uğraş verdik evlerimiz için. Bazen boyadık, taş taşıdık, perdeler diktik, tamir ettik, ısıttık, izole ettik evlerimizi. Bahçemiz en değer verdiğimiz alanlarımızdı, toprağı işledik, su verdik, yeşerttik… Misafirlerimiz oldu, kimi yerleşti, kimi uzun kaldı, kimisi ise kısa. İşte zihnimiz yani bizim evimiz, en rahat olmamız gereken alanımız, en mahrem ne varsa burada, eşyalarımız, sevdiklerimiz, hatıra defterlerimiz, müziğimiz, mutfağımız, banyomuz ne varsa bize özel zihnimizin odalarında. Yaşamımızın sığınağı zihinlerimiz…
Şimdi bahçeli, güzel bir evimiz olsun istiyoruz. Ya da zihin evimiz zaten böyle güzel. Bahçesi rengarenk, bakımlı, odaları tertemiz bir ev. İçinden dost kahkahalar yükseliyor ve şahane kokularla dolu… Kime sorsak güzel bir ev hayali vardır. Oysa çoğumuzun zihin evi dağınık, bahçesi özensiz kalmış, yanmış güllerle dolu, fark edebilsek… Belki odalar dolu, bize ait bir alan bulmakta zorlanıyoruz. Bir şeylerin üstünden atlamadan yürümek imkansız. Tozlanmış eşyalar, davetsiz misafirler, sıkıcı ve törensel anlar, asalak gibi sizden beslenenler, ve belki de çok gürültü var… “Çöp ev “olarak tabir edilen evlere benzemek üzere! Burası benim evim olamaz diyorsunuz. Odalar dağınık ve onlarda burada zaten barınamazlar. Peki, zihninizdeki eviniz, en güzel bahçeniz nasıl bu hale geldi? Bu ev size aitti…
İnsanlar yaşadıkları çevreye benzerler, yaşadıkları çevreden beslenirler… Düşünceler birikerek zihnimize ve yaşamlarımıza şekil verir. İşte bu ev sizsiniz. Başıboş bıraktığınız her an eve istemediğiniz kim ve ne varsa doluştu. Bahçeniz ya yandı ya da susuzluktan soldu. Kontrolden çıkmış bir zihin yaşanamayacak bir eve benzer. Ve nereye giderseniz gidin yanınızdadır. Bir otel odasına sığınamazsınız.
Evimizi derleyip toplamanın bir yolu olmalı!Bununla ilgili herkesin kendi evine özel çözümleri olacaktır. Yaşamınızın alanlarını düşünün…Kendime ait bir dönemden yola çıkarak örneklendirebilirim.
Zihin evimin odaları var. Bahçeli bir ev. Bahçeli evlere bayılırım. Bahçemden geçip kapıyı aralıyorum, kapı kilitli değil… Yani bu ev aslında benim bile sayılmıyor. Dağınık odalara hayretle bakıp, yukarı kata çıkıyorum. Odada evime misafir ettiğim halakızı Zehra var. Barış Manço’nun “Zehra” şarkısında bahsi geçenlerden, evi işgal etmiş. Hepimizin hayatında bizi kemiren, zarar veren bir Zehra olmuştur. İşte halakızı Zehralar bunlar! Ne mi yapacağım? Ne kadar eşyası varsa valize doldurup, kendisini kuzey kutbuna yolculuğa çıkarmayı uygun buldum, işte bu da uçak bileti. Ve yollamadan önce de içimi tümüyle döktüm ona, artık rahatım. Daha kimler çıktı odalardan inanılır gibi değil… Sizin odalarınızı kim işgal ediyor? Bununla ilgili canlandırmalar yapın. Rahatlayacaksınız üstelik size ait bir odanız var artık. Tüm evinizi, bahçenizi gün gün yenileyebilir, belki de istediğiniz huzurlu eve dönüştürebilirsiniz.
Bazıları yavaş yavaş merdivenlerden inecek, bazıları hemen. Evi toplamanızda sevdikleriniz yardım edecektir. Ve o odalarda onları düşünün, kocaman masalarda ve güzel sofralarda, enfes müzikler eşliğinde, kahkahalarla birliktesiniz. Evinizde olması gerekenler neler? Her misafir, her eşya, bahçedeki her bir çiçek sizin düşüncelerinize karşılık gelecek.
Ve yaptığınız her eylemde, her günün sonunda evinizi hayal edin. Bahçeniz ne alemde? Hayal odasının müziğini dinlediniz mi? Davetsiz misafirler zihninizi ne kadar süreyle işgal etti? Yoksa sevdiklerinle mi doldu odalar?
BURCU BOZKUŞ
YAZARA E-POSTA GÖNDER