Ne kadar zor ve hatta bazen imkansız. Ama yine de kırıldı diye bir kenara atmak mı yoksa birleştirmeye uğraşmak mı derseniz, bence kırılanın değerine bağlı bu uğraşa girmek veya girmemek...
Eğer kırılan cam bir eşya ise büyük bir kırılma, yeniden birleştirmeyi mümkün kılarken, ufak parçalara bölündüyse; birleştirmek neredeyse imkansız hale gelir. İlişkiler söz konusu olduğunda ise; küçük kırgınlıkları tedavi etmek daha kolaydır, parçalar küçükse; yapıştırmak mümkündür.
Bir şey kırıldıysa bir daha asla eskisi gibi olmaz, kırılan kalp onarılmaz gibi sözler kolaya kaçmak değil de nedir? Kırıldı, tamam o zaman yapacak bir şey yok, yeni bir ilişki, yeni bir biblo, yeni bir hayat...Kaçışların en büyüğü değil midir?
İnsan, zorluklarla baş etmeyi seviyor görünse de fırsat bulduğunda kolaya kaçmakta beis görmez hatta bunu tercih eder. Çoğu kez de bu kaçışa bahane olarak öfkeyi kullanır. Öfkeyle kalkan zararla oturur sözünü boşuna söylememişler. O öfkedir ilişkileri bir anda kopma noktasına getiren, aradaki bağları iyice incelten ve nasıl olduğunu anlamadan, insanları ayrı yerlere götüren. Kavgalar, bağrışmalar ve arkasını dönüp gitmeler, tepki olarak. Bu kadar mı kolay, bir insanı kaybetmek?
Evet, bu durumda o kadar kolay. Uğraşmaya gönüllü olmazsan, artık yoktur o kadın, o adam hayatında, göz açıp kapayıncaya kadar arkasında bir duman bırakır ve gider. Geride kalan öksüre tıksıra, yolunu bulmaya, yeniden temiz havaya ulaşmaya çalışır. Bunun için de yürümeye devam eder, bulduğu ilk temiz hava sahasına doğru.
Şimdilerde, herkes hayatın bir öğrenme süreci olduğundan, yaptığımız hatalardan ders alıp, daha iyisini yapmaya çalışmaktan bahsediyor. Bu çok değerlidir, hayat bir sınavdır, diyor herkes birbirine. Ama acaba kaç kişiye, hatasından ders alma fırsatı veriliyor? Bunu bana yapmayacaktın, diye tamamen ipleri koparanlar, kendi hataları söz konusu olduğunda, çok daha anlayışlı olmuyorlar mı kendilerine karşı?
Düşünüyorum ve kendime gösterdiğim anlayışı, çevremdekilere göstermediğimi fark ediyorum. Çünkü o zaman hata "bana" yapılmış oluyor. Ben yani bana nasıl yapılır bu? Ben kırıldım, üzüldüm, bunu affedememlere giden iç diyaloglar, tüm bildiklerimi unutturuyor. Hata yaptığımda affedilmeyi bekleyen kuyruğunu sıkıştırmış ben, bir anda kaplana dönüp, nasıl da saldırıyorum etrafa?
Bu arada, kırılanı onarma çabası değerine bağlı diyorum ama en çabuk çöpe attığımın da benim için en değerli olanlar olduğunu görüyorum. Değeri arttıkça öfke de artıyor ve öfkeyle kalkıp, kayıpla oturuyorum yerime. Ne kadar değerliyse beni kıran, o kadar çabuk silip atmaya, içimden çıkarmaya çalışıyorum onu böylece kırık parçaların kalbime batmasını engellemek, acı çekmekten kaçmak için.
Bu kalp kırıklarını, ne kadar büyük olursa olsun, tolere edebildiğimiz tek yer sanırım çocuklarımızla olan ilişkimiz. Onların hep küçük olduklarını, öğrenmeye devam ettiklerini düşünmekten mi yoksa onlara beslediğimiz karşılıksız sevgiden mi bilmem ama durum bu.
Belki de birbirimizi karşılıksız sevememektendir, bu halimiz.
ASLISIN
YAZARA E-POSTA GÖNDER