Duvarlarını kedi resimlerinin süslediği küçük bir balkonda, kıvrımlı korkuluklara yaslanmış olan kadın, sırtını dönmüş, masmavi bir denize bakıyordu. Elbette bu duruşunun vardı bir sebebi. Aldığı bir kararı kendinde savunmak için düşüncelere dalarken, balkonun bir köşesine konan kumrunun sesi geliverdi.
…
Tanrı, kumruya ürkek bir güzellik vermiş. Kanatlarından akıp giden o zarifliği kadına da bahşetmiş. Bir parça buğdaya razı olandır kumru. Avucunun içine gelmese de neredeyse kendisini tutturacak kadar yakınlaştırıverir insana, şayet yüreğinde birazcık sevgi olduğunu anlarsa. Peki ya kadın?
…
İşte zaman içersinde kadın ve erkeğin ilişkisi de böyle başlar. Erkek, kadının tüm zarafetine ve güzelliğine aşık olur. Saçından eline, tırnağından bedenine, duygularından hislerine ve gülüşünden cinselliğine varana kadar erkek kadının önünde bir buğday parçası olur.
İlk başta bükük boynuyla ilerler kadın. Tedirgin ama akıllı adımlarla ilerleyip, sığınıverir erkeğin yanına. Sonra ondan bir parça alır, bir parça daha alır ve bir tane daha…
Erkek bu tavır karşısında büyülenir kalır. Dili suskunluk, yüreğiyse çılgınlık içersinde çırpınır. Ama denklemin bilinmeyen tek özelliği kadının kırmızıdan vazgeçememesidir. Erkeğin bu halini gören kadın masumane tavırlarını takındığı maskesini savurur atar yüzünden. Gülmeye, kahkahalar atmaya başlar. Gülüşünün dozu arttıkça cinsel dürtülerinin baskınlığı da, iki cinsiyetli dünyaya da hükmedişi artar. Kumrunun saf görünüşü kadında vardır var olmasına da, kadında daha başka şeyler de vardır. Demek ki erkeğe saf gibi gözüken kadın duvardaki kedi resmini boşa yapmamıştır.
…
Hala kımıldamadan duruyordu Meltem. Belki de benden bir ses çıksın diye bekliyordu. Ama nafile bir bekleyişti bu. Dilim suskunluk içersinde kalmışken, çılgınlık yapmak isteyen yüreğim ona çare bile olamıyordu. O an anlamıştım ki kadına her şeyi vermek değildi aşk. Tüm tavizleri avucunun içersinde ona sunmak değildi sevgi. İleride nefret uyandırırdı bu teslimiyet. Ne kadar saf dursa da tatminsizlik yaratırdı tüm bunlar.
Ben altta kalırken, o bana kadınlığının kahkahasını atardı. Geceleri parsellenmiş bir yatakta bile hüküm süremezken, gündüz güneş çıkmış olsun, ne fayda!
Kadın tatmin olmadığında kırmızılara bürünürdü de terk ederdi bu dünyayı.
Gerçi sen gitmeye karar verdiğinde ve sonrasında sen olmayacaksın artık, ama sen gibi birisi mutlaka olacak hayatımda.
…
Bazen düşünüyorum “Gerçekten bir yazar mıyım?” diye. Sanırım ben bir yazar değilim, ama yazdıklarım beni böyle kılıyor.
ADİL GÜRPINAR
YAZARA E-POSTA GÖNDER