Bir apartmanın giriş katında el feneriyle sigorta kutusunu arar gibi aşkı kim arar? Olsa olsa atan düğmeyi yukarı doğru itince herşeyin aydınlanacağını zanneden bir kadın arar.
…
1970’li yıllardan kalma küçük, şirin, kutu gibi bir evde yaşıyordu Nihal. Apartmanın rutubet kokan havası mozaik kaplı merdiven boşluğundan bu dairenin önüne doğru gelince sanki kimyasını değiştirip parfüm oluveriyordu. O gece bu hoş kokuyu ilk kez hisseden Sinan, hırsızlara aldırmayan ahşap kapıyı aceleci bir tavırla çaldı. Kapı, gıcırtılı bir sesle açılıverdi. Şık giyimli genç adam elindeki renkli çiçeklerle Nihal’e doğru gülümsüyordu. Bu gece bir iki saatliğine bir kafede oturmak yoktu. İlk kez onun evine davet edilmişti ve haftasonunu da birlikte geçireceklerdi. Bu durumun karşısında heyecanlanmaması elinde değildi. Yüzündeki ifadeden Sinan’ın ruh halini kolaylıkla anlayan Nihal gülümseyerek çiçekleri kaptığı gibi içeri aldı şaşkın adamı. Kendisini tutuk hareketlerle kasan Sinan sanki ilk kez karşılaşmışlar gibi bir tavır sergiliyordu. Nihal ise daha ilk dakikada bunu sezinlemişti. “Acaba yabancılık mı hissetti? Yoksa bu gece başarısızlıkla mı sonuçlanacak?” diye kendi kendine mırıldandı. Sinan neden böyle davranıyordu ki? O, iyi ama sert bir adamdı ama şu an karşısındaki komik kişi kimdi?
…
Salondaki kanepenin ucuna gömülen Sinan, diğer ucunda sere serpe yatan Tüylü’ ye kalın çerçeveli gözlüklerini siper alarak alerjik bakışlar atıyordu. Tüylü ise kabarık kuyruğunu mindere vurmakla meşguldü. Nihal’ in en değerlisi konumundaki bu erkek kedi az önce başka bir erkek tarafından düşman ilan edilmişti. Gecenin ilerleyen saatlerinde davetsiz bir misafir kendisini hapşırtmamalıydı ya da mırıldayan sesi ve sinsi yürüyüşüyle aralarına sokulmamalıydı. Bugüne kadar Nihal’den hep Tüylü’ nün hikayelerini dinleyen adam, uzun süredir düşündüğü bu hikayeleri sonlandırma projesine ilk kez bu kadar yakın olduğunu hissetmişti.
…
Yetenekliydi Nihal. Sinan’ın göbek şişkinliğine baktığında ellerinden çıkarttığı damak tadını ispatlar gibi o akşam kendisiyle gurur duyuyordu. Yemesi, içmesi muhabbeti derken vakit ilerledikçe Sinan’da daha ne yetenekler var onu merak ediyordu aslında. Bu gece onu mutlu edecekti bu adam. Sinan’la geçen dört aydan sonra, geçmişin kötü deneyimlerini bir kenara bırakıp, “Bu adamla olur!” diye ikna etmişti kendisini. O, diğerleri gibi olmayacaktı. Değil gecesi, gündüzü bile kabusla sonuçlanmayacaktı artık. Öyle ya dört ay sorunsuz geçmişse bundan sonrakiler de geçerdi. Ama şimdi sadece ısınan bedeninin tenine yapışan kıpırdanmasını serbest bırakmak istiyordu!
…
Çok yemişti Sinan, gerçekten de çok yemişti. Üzerine çöken ağırlığa aldırmamaya gayret edip sevgilisinin yüzüne gülümsemeye çalışıyordu. Nedense o an kendisini kanepedeki kedi gibi hissetti. Acaba Nihal, Tüylü’ ye davrandığı gibi ona da davranır mıydı? Onu da kollarına alıp, kucaklar mıydı? Bu geceki lezzetli yemeğin ardından onunla birlikte uyusa ne kadar da güzel olurdu!
…
Sarı ve bordonun renklerine bürünmüş evin duvarlarıyla dışarıdaki sonbaharın sabahı birbirleriyle örtüşüyordu sanki. Sessiz bir kahvaltı yapıyordu Nihal. Tüylü ise onun yüzündeki ifadeyi anlarmış gibi kucağından inmiyordu. Hayal ve gerçek arasında ne kadar da tezatlık vardı. Duvardaki saat almış başını gidiyordu ama içerideki odadan ne bir ses ne bir kıpırdanma… Kim bilir kaçıncı rüyasındaydı Sinan? “Adını yanlış koymuş bunun anası!” diye sinirli sinirli mırıldandı Nihal. “Bunun adı olsa olsa vurdumduymaz olur, olsa olsa gamsız olur. Ruhsuz adam! Sen kedi misin ki bütün gece okşanasın? Nerede kaldı senin erkekliğin? Zevk ve tatmin kelimelerini de mi akşam midene indirdin? Hele o dokunuşun… Böcek miyim ki ben elim kolum kırılsın?”
…
Tüylü’ yü kucakladığı gibi aniden kahvaltısını yapmakta olduğu masadan kalktı Nihal. Minik koridorunu hızlı adımlarla geride bıraktığı gibi yatak odasına girdi. “Kalk!” diye bağırdığı sırada sinirden sadece Sinan’ın vücudunu saran tüylerin yatakta barındığını gördü.
“Sinan kalk, kalk! Bu yataktaki siyah şeyler de ne? Bunlar ne Sinan?” diye odayı inletti. Afallamış bir şekilde yarı açık gözlerle Nihal’e doğru dönen mağrur bakışlı Sinan sadece tek bir cümle söyleyiverdi; “İyi de senin kucağındaki ne?”
ADİL GÜRPINAR
YAZARA E-POSTA GÖNDER