İngiltere’de Victorya döneminin yetiştirdiği ender kadın yazarlardan olan Elizabeth Gaskell’in yazdığı North & South romanı henüz Türkçe’ye çevrilmedi. Neyseki İngilizler’in kendi edebiyatlarını korumak için onları değişik zaman ve versiyonlarla televizyon ekranına veya beyazperdeye taşıma hırsı varda; böyle nadide eserlerle tanışabiliyoruz.
BBC'nin televizyon 2004 yılında ekranına taşıdığı North & South: sanayileşmenin hız kazandığı, insan hakları kavramının henüz medeni olarak bilinen şehirlerde bile ender görüldüğü, kibarlık budalası aristokratların cirit attığı bir dönemde; sakin ve huzurlu kasabası Helstone’dan sanayi şehri olan Milton’a ailesiyle taşınan Margaret Hale’ı anlatıyor.
Dizi portalları arasında dolanırken gözüme çarpan diziyi; eski dönem dizileri çok beğendiğim ve İMDB’den aldığı 8.9 puanın hakkını vereceğini düşündüğüm için izledim. Ki yanılmamışım. Sade ama güçlü oyunculuklar, başarılı kostüm ve dekor, kendini tam olarak anlatan ve seyircide soru işaretleri bırakmayan bir hikaye.
Araştırmalarım sonucu Elizabeth Gaskell’in kolay okunamayan bir yazar olduğunu da öğrendim. Ki bu Türkçe’ye neden çevrilmediğini açıklıyor. Yazarın üslubu genel olarak yavaş ve iç karartıcı olarak adlandırılıyor. Tabii kitaptaki karanlık atmosferi başarılı yönetmen fazla abartmadan kullanmış. İçiniz tamamen kararmıyor ama oradaki gölgenin hep farkındasınız. Ki bence bu kitaptan uzaklaşmamak adına iyi bir şey...
Kısaca konusu
Margaret Hale sakin ve huzurlu güney kasabası Helstone’nın naifliği ve farklı değer yargıları ile vardığı Milton’da, işçi sınıfı ve onların yaşadığı sorunlarla tanışır. Değerleri adına geçmişini ardında bırakan babası, bıraktıkları geçmişe özlemi dinmeyen annesi ve her konuda söyleyecek bir şeyleri olan hizmetçileri ile küçük bir evde yaşamaya başlar. (burada belirtmeliyim ki; onların küçük dedikleri evde, 10 kişilik bir Türk ailesi rahatlıkla yaşar.)
Milton’lı bir tüccar olan John Thornton’ın babasının öğrencisi olarak hayatlarına dahil olması ise, Margaret’ın eskiye dönük tüm öğrendiklerini yeniden değerlendirmesine, yargılarında yapacağı değişikliklere neden olur. Bu değişikliklerden hoşlanmayan ve işçi sınıfının yaşadığı sorunların dehşetiyle yaşadığı güvenli hayatı sorgulamaya başlayan ve işçilere yardım etmeye çalışan Margaret’ın John Thornton’ın servetine ve işine karşı gerçekleştirdiği itiraz ve önyargılar; John Thornton’ın zamanla yumuşayan tavrıyla aşka dönüşür. (Ki aslında adam içten içe iyi bir insandır. Sadece fakirlikten korkmaktadır.)
Yine de yaşadıkları yanlış anlaşılmalar aralarında sorunlara neden olur. Finalde; mutluluğu parmaklarının arasından uçmadan yakalar ve tüm Victorya dönemi hikayelerinde de olduğu gibi romantik bir sonla dizi biter.
Dip not: John Thornton'ı oynayan Richard Armitage'ın cazibesi ve dönemin beyefendi tavırları ile salınışı harika... John Thornton gibi zamanla değişime uğrayan bir karakteri başarı ve vakarla canlandırıyor. Özellikle dizinin 4. bölümünde Margaret'ı uğurladıktan sonra, Margaret'ın ardından defalarla "look back, lock back at me!" diye mırıldanması insanı çikolata gibi eritiyor. Margaret'la aralarındaki yanlış anlaşılma düzeldikten sonraki tavırları ise; Margaret'ın yerine geçme ve bu adam tarafından sevilme istediği uyandırıyor.
Tabii ki John Thornton sadece düzmece bir karakter. İnsanda güzel düşlere dalma umudu uyandıran hayali bir karakter... Richard Armitage'ın başarısı sayesinde ete ve kemiğe bürünüyor. Yine de böyle sevilmek güzel olurdu.
Dip not 2: İMDB'de araştırma yapmadan izlemem diyorsanız ilgili bağlantı şudur; http://www.imdb.com/title/tt0417349/
TÜRKMEN İŞCAN
YAZARA E-POSTA GÖNDER