Nerede ve ne için dimdik durdun en son ? Ne kadar süre sustun boğazına takılı kalan haksızlık gitsin de doğru düzgün yutkun diye ?
Ve kimlere ne kadar kendini anlattın da ne kadar anladılar ? Senin istediğin kadar değil mi ?
Yıllar önce çok katlı, şehrimin en işlek yerinde bir binadan karlı bir günde geç bir vakitte, kucağımda bir koli ile çıktım, 9. kattan indim giriş kapısına, oradan şimdilik çıkmak için.
Dimdikdim, lakin boğazımda bir yumru eyvah hiç geçmeyecek gibi çörek halinde.
Anlık durup dış kapıda, kocaman binaya baktım,burada bir şeylerim kaldı içimden koparak dedim ve bıraktım bilerek,isteyerek.
Tam 9 ay sancı çektim içimde, kimselere demedim,mutlu idim,çalışıyordum çok şükür, çok güzel ve başarılı işler yapıyordum, müzik dolu, tiyatro dolu…
Kısmet ya çocuk doğurur misali 9. ayın sonunda çıktı çocuk içimden ışıkla.Bir serinlik doğdu, gözlerimden sevinç gözyaşları aktı, şükür ettim.Oh oldu demedim, haksızlık eden zamanı gelince aynını hatta fazlasını yaşar demedim, ayıptır,günahdır,şirktir Tek olana, bunu bildiğim için sustum.
Az bir zaman daha geçti, yine çalışıyorum deli gibi, terası olan, pek güzel manzaralı bir yerde, arada çıkıp kuşlara ekmek atıyordum nasıl güzel yiyorlardı, bende ekmeğim için oradaydım ya sadece.Pek tanımıyorlardı beni, benim anlattığım kadarı ile biliyorlardı, kazanlar kaynıyordu, duymuyordum, senaryolar yazılıyordu okumuyordum, beni hiç ilgilendirmiyordu zira ben değilim ki gördükleri, olsun ben öyle istediğim içindi, oraya ait değildim hep gidesim , hep kaçasım vardı ama dedim ya ekmeğim için oradaydım, alın terimle kazanıyordum, bir imtihan bu diyordum vardır bir hayrı.
Edep,nefsimiz derken öğrendiklerimden yola çıkarak, arkadaş sandığım birinin kabahatini örteyim derken, Mevlana’mın 7 öğüdündeki gibi “ Kabahat örtmede gece gibi ol “ gibi davranayım derken, insanlar gece gibi üstüme gelmek istiyordu, aldırmıyordum.Mizansen yapıyorlardı hatta, bayağı çalışmış olmalılar ki,odadan çıkıp ortaya laf atmalar, anlayan anlar zaten okursa gibiler, yemiyordum, çünkü sizler yanlış biliyorsunuz, yalancı olan, kadınsı bir erkeğin yalan dolanlarına inanmayı seçiyorsunuz demiyordum.İçimden,sorsaydınız doğruyu söylerdim, ben yalandan nefret ederim, diyordum.
Bu canım portalın, ilk göz ağrım sitenin yayın yönetmeni, kardeşim Cenk “ yaz, yazdıkça açılırsın, atma içine” diyordu.Oysa o zamanlarda yazamıyordum, anlıyordu beni.
İçime akıttıklarım beni hasta ediyordu ama inan zehri dışarı, ışığı içeride bırakıyorum diyordum, seviniyordu.
Gidesim hep vardı ya o manzaralı, teraslı yerden günü gelmişti işte.
O gün bayram günü oldu bana, çok şükür.
Gök mavisi, hatta tam da turkuvaz rengi bir semaya kanat çırpmaya hazırlanıyordum.Hiç bir ilgisi olmayan, ana da olan, gök mavisi gözlü bir kadın,arkadaşım, ellerini ovuşturarak konuşmaya çalıştı benimle, pek üzgündü, ellerini tuttum, yüreğim yüreğine değdi, rahatladı.Ne kadar güçlüsün dedi, tebessüm ettim.İçimde kanat çırpan kuşlar vardı, söylemedim, turkuvaz maviliğe kanat açtım diyemedim, zamanı gelince söylemeliydim.
Gidiyorum diye hepsi üzüldü, ben ismim gibi sevinçliydim.Sarıldık vedalaştık, artık arkadaş olarak hayatlarımızda olmaya söz verdik, sessizce…öyle de oldu.
Yazının başındaki koca binaya gittim, yenilenmiş hali ile pek güzel, çok ışıl ışıldı.Kucağımda ümit çicekleri vardı.Bu sefer 9. kata değil başka kata çıktım bina yenilendi,yeni insanlar,yeni oluşumlar vardı ondan, yine dimdikdim.Bıraktığımı geri almaya gelmişdim.
Ne kadar susmuştum, ne kadar beklemiştim ben biliyorum, bir de beni bilenler, gerisinin de önemi yok zaten …
Bir dost “ İçinde yanan ateş sönünce, için soğuyunca takdiri ilahi tecelli edermiş “ demişdi, bayılmışdım bu söze yüreğime kazıyıp en güzel köşeye koymuşdum.Zira aksi olursa kişi benim yüzümden oldu dermiş içi alev alevken, ama soğuyunca Tek olana şükür edip, ilahi adalet önünde eğilirmiş.
Ben de öyle yaptım.
Her şey için şükürler olsun…
Sevgiyle ve dostlukla kalın.
Sevinç Çakmaz
Şubat 2013
sevinc@cosmoturk.com
twitter : sevinccakmaz
SEVİNÇ ÇAKMAZ
YAZARA E-POSTA GÖNDER