>

KÖŞE YAZILARI | ÖZCAN KANDEMİR

Taklitleri Asıllarını Yaşatırmış

"Nam-ı diğer “Huysuz Virjin” olan Seyfi Dursunoğlu’nun ilginç bir yaşam öyküsü var." Özcan Kandemir’in yeni yazısı…
 
   
 
 
     

TAKLİTLERİ ASILLARINI YAŞATIRMIŞ

Son zamanlarda televizyon kanallarında Seyfi Dursunoğlu’na sık sık rastlar oldum. Nam-ı diğer “Huysuz Virjin” olan Seyfi Dursunoğlu’nun ilginç bir yaşam öyküsü var.

Memuriyetin o sıkıcı ve dar kalıplarından sıkılıp, buna bir de ekonomik sıkıntılar eklenince, canına tak etmiş ve otuz beş yaşından sonra, yeni bir yaşam tarzı oluşturmuş. Hem de ne tarz!…O güne kadar kimsenin cesaret edemediği bir şekilde, kadın kılığına girip, kantolar söyleyerek, dans ederek ve kendisini izlemeye gelenlere sataşarak tam kırk yılını doldurmuş sahnelerde…Özetlersek kantolardan bir “show yıldızı” yaratmış ve her geçen gün biraz daha parlayarak günümüze kadar gelmiş,

“Huysuz Virjin” olarak hiç kimse onu taklit etmeye kalkmamış. Buna cesaret etmemiş edememiş. Çünkü taklit edilmesi çok zor olan bir işe soyunmuş Dursunoğlu. Gençliğinde çektiği yoksulluğun, belki de sevgisizliğin ve yalnızlığın acısını topuklu papuçları üzerinde dans ederek, dekolte kıyafetler giyip, takma kirpiklerini takıp, kırmızı rujunu sürdükten sonra, en şuh kadını oynamak için çıkmış sahnelere…Ve zaman zaman yaşamdan hınç alır gibi, topuklarını vura vura dans etmiş. Tatlı sert tavırlarıyla hiç kimsenin söyleyemediği şeyleri insanların yüzüne söylemiş, bunları yaparken kıvrak zekasını kullanmış, dozunu çok iyi ayarlamayı bilmiş, üzerine de cila gibi bir kanto söyleyip ortrişlerini savurarak tepkileri de geçiştirmeyi başarmış bir sanatçı Dursunoğlu.

Yaptığı iş hiç küçümsenecek türden değil. Hele bundan kırk yıl öncesini düşünürseniz hiç de kolay değil. Bu işi yapmak için aileyi karşısına almak, kendi tarzını yaratmak, bunun için kıyafetlerini aksesuarlarını kendi elleriyle dikip işleyip hazırlamak, kendisini kanıtlamak, kabul ettirmek ve saygınlığını da devam ettirebilmek.

Sahnede şuh bir kadını canlandıran “Huysuz Virjin” sahneden indikten sonra, Seyfi Dursunoğlu olarak tam bir beyefendi. Alın teriyle kazandığı paralarla, gençliğinde yaşadığı bodrum katlarına inat, tepelerde denize nazır saray yavrusu gibi bir evde yaşıyor., başarının tadını çıkarıyor, zenginliği yaşıyor ama mutlu mu? Bunu sadece o biliyor…Çünkü, büyük bir aşk yaşadığı sevgilisi, “kadın kılığında sahneye çıkan birisiyle olamam” diye kendisini terk etmiş, Acaba o şimdi ne düşünüyor?..Seyfi Dursunoğlu’nun bu yaşantısının içinde yer almak ister miydi? Pişman mı?

Bunlar çok özel şeyler…cevapları taraflarda saklı.

Benim değinmek istediğim Dursunoğlu’nun azmi, cesareti, yürekliliği ve sanatçı kişiliği. “Taklitleri asıllarını yaşatır” diye bir söz vardır ama, bu Dursunoğlu için ne kadar geçerli bilemeyeceğiz. Çünkü, onu taklit eden yok…O’nun yetiştirdiği kimse de yok!..Peki “Huysuz Virjin’den sonra bu bayrağı kim alacak? Görülen o ki, Dursunoğlu bir sanat abidesi olarak hep anılacak ama hiç taklit edilemeyecek.

Yazıyı bitirmeden önce bir de şu konuya değinmeden edemeyeceğim. RTÜK kanallara bir yazı yollayarak kadın kılığında sahneye çıkanları “özendirici oluyorlar” gerekçesiyle yasaklamış, Tabi bunun birinci ve tek muhatabı Seyfi Dursunoğlu.

Kırk yıldır sahneye çıkan, sayısız televizyon programları ve showları yapan Dursunoğlu’na özenip kaç kişi, peruk takıp, ruj sürüp, topuklu ayakkabılar giyerek ve dekolte kıyafetlerle sokaklara çıkmış, bir tek kişi varsa lütfen gösterin. Buna karşılık eşcinseller artık televizyon programlarına çıkıp tercihlerini rahatça söyleyebiliyorlar.

Üstelik Dursunoğlu yıllarca alın teriyle kazanıp, elde ettiği tüm mal varlığını Eğitim Gönüllüleri Vakfı’na bırakarak eğitime ne kadar önem verdiğini de göstermiş oldu. Onun çalışmasını engelleyenler acaba onu engellerken kaç kişinin daha eğitimden yoksun kalmasına neden olduklarını biliyorlar mı? Her zamanki gibi, insanlara yaşarken ne kadar “değerli“ olduklarını değil “değersizmişler” gibi davranmayı sürdürüyoruz.

Bunun bir kanıtı da Seyfi Dursunoğlu. Pek çok sanatçının davet edildiği köşkten hiçbir davet almamış bu güne kadar. Bunu söylerken kırgınlığı yüzünden okunuyor. Öldüğünde gönderilecek çiçekleri o göremeyecek ve başsağlığı dileklerini duymayacak. Ne yapacaksak insanlar yaşarken yapmalıyız ki, emeklerinin boşa gitmediğini anlasınlar….İnsanları mutlu edebilmek ve yüzlerinde tatlı bir tebessüm yaratabilmek için ömür boyu çabalayan bu insanlara yaşarken bu mutluluğu tattırmak o kadar zor mu?

Sevgili okurlar bu günlük bu kadar, her şey gölünüzce olsun ve “vefa” sadece bir bozacının adı olmayıp, yüreklerinizde yer etsin. ”Vefa” duygusu olmayanın hafızasının da olmadığını düşünüyorum.

Tekrar buluşuncaya kadar sevgiyle kalın.

Özcan Kandemir
o.kandemir@superonline.com

 


ÖZCAN KANDEMİR
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>