Melisa pek çoğumuzun bildiği gibi, güzel kokulu ve dekoratif bir çiçektir. Ağaç şeklinde olan bu çiçek, bir bahçede açmaya görsün tüm çevreyi mis gibi koku sarar....
Melisa Akpınar’da kuşkusuz çiçek gibi gencecik bir kızdı. Anne ve babası onun adını koyarken, çiçek gibi yetişmesini, umutlara yelken açmasını ve çevresini neşelendirmesini düşünmüşlerdir. Doğumu aileyi sevince boğmuştur. O günlerde “Ayrılık” akıllarından bile geçmez. Ama zaman içinde dönen çarklar onları ayrılığa götürdü ve gencecik Melisa annesinin yanında kaldı. Bu ayrılık onda ne gibi izler bıraktı bilemeyiz. Onun yüreğindeki izlerde, kolundaki şırınga izleri gibi toprağa karışıp gitti.
Gencecik yaşta, kötü arkadaşlarının kurbanı olan Melisa’nın anne ve babası şimdi ailelere “Çocuğunuz varsa ayrılırken bir kez daha düşünün” diye sesleniyorlar. Baba ”İlgisizliğimiz kızımızı öldürdü” diyor. Yıllardır ayrı olan karı koca kızlarının ölümünde el ele omuz omuza birbirine dayanarak bu acıya katlanmaya çalışıyor.
Böyle durumlarda ayrı çiftler genelde hep birbirlerini suçlarlar. Oysa Melisa’nın annesi Melek Öztürk ve babası Remzi Akpınar birbirlerini suçlayan tek kelime etmediler. Ancak herkes kendini suçluyordu. Kızlarına daha çok ilgi göstermedikleri için, onun yalnızlığını hissetmedikleri için, onu bu kötü sondan koruyamadıkları için.
Çocuk yaparken de, çocuk olduktan sonra ayrılırken de, çok düşünmek gerek. Onları kendimiz istediğimiz için dünyaya getiriyoruz, kaderimize ortak ediyoruz. Seviyoruz, okşuyoruz, istediğimiz okullara yolluyoruz, mesleklerini hatta eşlerini bile biz seçiyoruz. Hayatı bizim anladığımız şekilde kabullenmelerini, bizim doğrularımızı doğru bilmelerini istiyoruz. Ama onların gerçekten ne istediklerini, nelerle mutlu olduklarını düşünmüyoruz. Kendi kendimize “böylesi daha iyi”diyip en doğru kararı verdiğimizi sanıyoruz.
Gencecik ve hayatın baharında, çiçekler gibi taze Melisa, sorumsuz ve vicdansız arkadaşlarının kurbanı oldu. Kim bilir ne hayalleri vardı!.. Belli ki, uyuşturucuya fazla alışık değildi. Belki de bu yüzden dozunu ayarlayamadı. Belki de bu yüzden bünyesi kaldırmadı. Ama en azından fenalaştığında hastaneye kaldırılsaydı bugün hayatta olabilirdi. Anne ve babasını mezarının başında değil, hasta yatağının yanında. yan yana, el ele görüp, daha çabuk iyileşebilirdi.
Bu olay taze olduğu için içimiz yanıyor. Yüreğimiz kanıyor. Ama bu olay elbette ilk değil. Pek çok genç, kötü arkadaş ve kötü alışkanlıklar yüzünden hayatı tanımadan, doyasıya yaşamadan, ardında gözü yaşlı, vicdanı sızlayan ve kendini suçlayan yakınlarını bırakıp gitti.
Uyuşturucu tacirleri ilk okul köşelerinde bile dolaşıyormuş. Bunu duyunca tüylerim diken diken oldu. Melisa bu sorumsuz kişilerin kurbanı oldu. Peki, başka çiçeklerin solmaması, başka gençlerin, çocukların bu tuzağa düşmemesi, bu batağa saplanmaması için nasıl bir önlem alınacak?..
Melisa’nın ölümüne neden olanlar, onu bu zehre alıştırmaya çalışanlar ”içici” oldukları için daha az bir cezayla kurtulup, birkaç ay veya yıl sonra, yeni kurbanlar aramak için topluma mı karışacaklar?....Ateş düştüğü yeri yakar elbette ama esas bu konunun üzerinde durmak gerek!...Hem de hiç vakit kaybetmeden.
Özcan Kandemir
o.kandemir@superonline.com
ÖZCAN KANDEMİR
YAZARA E-POSTA GÖNDER