Geçen yıl İzmir Oto Garında cüzdanımı çarptırdım. İçinde bir miktar para, tüm kredi kartlarım, basın kartım, ehliyetim, sağlık sigortası kartım gibi, benim için hayati önem taşıyan ne varsa gitti...
Kendimi çıplak gibi hissettim. Elimde bir Çeşme otobüs biletiyle ve cep telefonuyla kala kaldım. ( Allahtan telefon elimdeydi)
Hemen Çeşmedeki arkadaşlara telefon ettim ve beni gelip otobüs garından almalarını rica ettim.
Dilim damağıma yapıştı canım su istiyor alamıyorum. Bir paket sigara alayım diyorum elimi çantama atıyorum cüzdan yok. Çantayı karıştırıp duruyorum. ‘Acaba içine düşen ufak para filan var mı?’ diye ama yok!...
Sözün kısası tatil burnumdan geldi. Önce İzmir Garını arayıp, cüzdanı bir yere atan olup olmadığını sorduk, garın polisine tembihler edip telefonlar bıraktık, sonra Çeşmede polise gidip, cüzdanımı çarptırdığımı anlatıp zabıt tutturduk, tüm banka kartları için tek tek bankaları arayıp, kartları iptal ettirdim ve böylece zaten üç beş gün olan tatil burnumdan geldi.
İstanbul’a döner denmez, çaldırdığım ne varsa tekrar çıkarmak için, dilekçeler verilip, telefonlar edildi ve bunlar haftalarımı aldı..
Arabamı sattığım için, ehliyete pek gerek görmemiştim ama’ almak lazım’ diyerek geçtiğimiz günlerde Bostancıya başvurdum ( Çifte Havuzlarda oturduğum için) birçok evrak istediler, onları temin edip verdim “ buradan alamazsınız?” diyerek, beni Gayrettepe Trafik Şube Müdürlüğüne yönlendirdiler,
Oraya gittik, burada bir sürü evrak istendi hepsini hallettik ve müracaat için Başkomiser Mustafa Dölek beyin makamına çıktı. Bizi gayet nazik bir biçimde karşıladı, evraklara bir bir göz attıktan sonra “Siz ehliyetinizi Üsküdar’dan almışsınız oraya gitmeniz gerek demez mi?
“Aman komiserim iki gündür buraya gelip gidiyoruz, bu gel gitleri birde Üsküdar’da mı yaşayacağız?Burada halledemez miyiz?”
“Ederiz ama, belki üç beş gün gecikir. Malum yazışmalar yapmak lazım”
“Geciksin. Şu anda acil bir durum yok. Nasılsa araba kullanmayacağım. telefon ederiz, geldiyse gelip alırız.”
“Peki “ diyip evrakları imzaladı ve bizi bir memura yönlendirdi.
Memur evrakları eline alıp evirip evirdikten sonra:
“Buraya ne diye geldiniz?Bunu Üsküdar’dan almanız gerek” diyince durumu anlattık,Yüzüme şöyle uzun uzun bakıp,” buradan zor alırsınız. Belki bir hafta- 10 gün beklemeniz gerekir”
“Olsun acelemiz yok”
“Belki üç ayda gelir”
“Ne diyorsunuz. Üsküdar’dan Gayrettepe’ye üç ayda mı gelir. Sizde bilgisayar sistemi yok mu?
Yüzüm bakıp, alay eder gibi;
“Belki de hiç gelmez...Kaybolduğu da oluyor”demez mi?
Evrakları elinden aldığım gibi, doğru Başkomiser Mustafa Dölek beyin odasında aldığım soluğu ve memurun anlattıklarını söyledikten sonra;
“Baş komiserim, bu nasıl bir cevap, hadi ehliyet kapkaççıya kaptırdık ama, devlet daireleri arasında kaybolup gitme ihtimalini aklım almıyor,^Başkomiser, “ sakin olan, oturun lütfen öyle şey olur mu” dedikten sonra,
Üsküdar’a telefon etti, bizzat faksın başında durup evrakları Üsküdar’a fakslattı ve cevabını almak için birkaç kez daha telefon ettikten sonra (yaklaşık iki saat sonra) ehliyetimi elime verdi.
İşte, iş bitirmek isteyen bir Baş komiser ve işi yokuşa süren bir memur...
İşin ilginç yanı, Baş komiser memuru bizim yanımızda çağırıp azarlamadı. Memur hakkında bir şey söylemedi, bizden sonra ne yaptı bilmem ama, iş bitirmenin güzel bir örneğini sergiledi.)
Şimdi ehliyetime kavuştum. Küçük bir eksiğim kaldı bir araba almam gerekiyor!...
Özcan Kandemir
o.kandemir@superonline.com
ÖZCAN KANDEMİR
YAZARA E-POSTA GÖNDER