“Zaman çoğalırken ve geçtiğini algılamamaya çalışırken…” Nilhan Fidan`ın yeni yazısı...
ŞU AN İÇİMDEN GEÇEN
Sanki çoğalmış gibi zaman. Yağmur inerken kaldırımlar daha davetkâr. Sokaklarda koşmak ve çok uzaklara gitmek istiyorum yine. Uzaklaşmayla ne derdim var, ben de bilmiyorum; ama bu dar zamanları uzatmanın yolu uzaklaşmakmış gibi geliyor.
Bugün birkaç plan vardı, hiçbirini yapmak gelmiyor içimden. İşle ilgili o kadar şey var ki biriken, düzenlemem gereken, e-mail atmam, okumam, yazmam, incelemem, düzeltmem gereken... Ama hiçbirini yapasım yok. Hafta sonu kalkıp ofise giderim belki. Belki bu beni hizaya sokar. Pazar sabahına ofiste başlamak aklımı başıma getirtir belki.
Sıcak atmosferiyle bir kafede oturmak ve en sevdiklerimden ya da hiç denemediklerimden bir şeyler sipariş etmek varken çalışmak beni büyütür, büyümek istemeyen bir yüreği olgunlaştırır belki.
Olgunlaştırsa şimdiye kadar da yapardı aslında bunu ya…
Şu an istediğim, çok şey demeden, sevdiğime yaslanıp kitap okumak aslında. Omzumuz yorulunca biraz masaj yapıp boynuna kocaman bir öpücük kondurmak.
Şu an içimden gelen uzak bir dağ evi, dostlar ve muhabbet.
Battaniyeyi yaydığım koltukta şöyle bir kıvrılmak, bol baharatlı içeceklerden yudumlamak. Gülmekten kırılmak. Zamanın geçtiğini algılamamak.
Şu an içimden geçen duygusal bir film izlerken mayışmak. Başımın altında yumuşacık bir yastık, aralıksız izlemek filmi ve bittiğinde de sırnaşık bir gülümsemeyle mırıltılar çıkarmak…