SELANİK’TE HAFTA SONU
Geniş balkonları ve tenteleri ile bana sayfiye şehirlerini hatırlatan şipşirin bir Ege kenti Selanik. Yunanistan’ın ikinci büyük şehri ve aslına bakarsanız Atina’yla kıyaslayınca yerel kalmayı başarabilmiş, daha doğal, cana yakın ve kendi halinde. Cuma gece yarısı Atina’da başlayan tren yolculuğumuzu sabahın erken saatlerinde Selanik’te noktaladığımızda bu kent hakkında tek bildiğimiz şey Atatürk’ün doğduğu yer olmasıydı. Buraya gelişimiz de Atatürk’ün doğduğu evi ve büyüdüğü toprakları görme isteğiyle oldu zaten. Ama burada geçirdiğimiz sürede Selanik bize Atina’nın veremediği yakınlığı ve yerelliğiyle huzurlu, sakin ve dinlendirici bir hafta sonu yaşattı.
Tren garından yirmi dakikalık yürüme mesafesindeki otelimiz, küçük ama temizdi. Rezervasyonumuzu herhangi bir ödeme yapmaksızın Internet’ten yaptırdığımız ve e-mail ile anında rezervasyon onayı aldığımız için nasıl bir yerle karşılaşacağımızı merak ediyorduk doğrusu. Gittiğimizde boş odaları olmadığını bile söyleyebilirlerdi. Neyse ki herhangi bir terslik olmadan, kısa bir süre televizyon odasında otel sahibinin çocukları ile beraber Yunanca çizgi film izledikten sonra odamıza yerleştik. Ahşap ağırlıklı ve her katta yan yana sıralı ufak odalardan oluşan bu otel bize eski konakları hatırlattı. Temiz çarşaflar ve havluları ile memnun, hayal kırıklığına uğramadan rahat bir uyku uyuduk.
Otelimizde biraz dinlendikten sonra, ilk hedefimizi bulmak üzere yola düştük. Atatürk’ün evini gezerken en çok dikkatimizi çeken duvarda asılı duran okul karneleriydi. Her dersten tam not almayı başarmış Mustafa Kemal’in örnek öğrenci karnesine gururla baktık. Aslında bu karne dışında da evde onun yaşamına ilişkin çok özel bir ayrıntı yakalayamadık. Kısa gezimizin ardından, özenle düzenlenmiş bahçede fotoğraf çekip görevlilere teşekkür ederek kendimizi Selanik sokaklarına bıraktık.
Kordon’uyla bize İzmir’i hatırlatan, meyhaneler sokağında Nevizade’yi andıran bu güzel şehirde dolaşırken özellikle pastanelerin çokluğu dikkatimizi çekti. Çeşit çeşit şekerlemeler ve tatlılarıyla bakmaya doyamadığımız vitrinleri, şık mağazaların renkli yaz kreasyonları izledi. Bizim seyyar simitçiler gibi sokakta simit satan teyzeden aldığımız simit bayat çıkınca nerde bizim taş fırını çıtır çıtır simitlerimiz diye ah çektik. Beyaz Kule ile Liman arasında turlarken denize bakan yan yana dizili onlarca kafe bar bize yine İzmir’i ve Alsancak’ı hatırlattı. Ama şahsen en şık ve samimi bulduğum kafeler ve pofuduk koltuklar Aristo Meydanı’ndaydı. Avrupa şehirlerinde görmeye alışık olduğumuz, çevresi binalarla çevrili kare meydanda yan yana renk renk cıvıl cıvıl kafelerde meyve kokteyllerinden ve Yunanistan’ın vazgeçilmez içeceği frape’den içmek büyük keyif. İnsanın yerinden kalkası gelmiyor.
Selanik’teki yiyecek ve içecek servisi beni şaşkınlığa uğratacak kadar özenli ve güzeldi. Özellikle Atina’da zoraki olarak alıştığımız pahalı ama zevksiz sunuşlardan sonra burada gözüm de midem de bayram etti. Mimozalar, pembe zakkumlar ve geniş balkonları süsleyen rengârenk nice çiçeğin arasında Selanik sokaklarında dolaşmak gerçekten zevkliydi. Ara sokaklardan yokuşlar tırmanarak çıktığımız Kale’sinden panoramik şehir manzarasını seyretmek de o yorgunluğa değdi.
Akşam yemeğini bize Nevizade’yi hatırlatan dar bir sokakta Christos’un yerinde yedik. Chris, Türklerle bir problemim yok benim, arkadaşım onlar, diyip durdu. Sık sık Gökçeada’ya gidiyormuş zıpkınlıkla balık avlamaya. Chris, balık tutmak için yanıp tutuşan tam bir Egeli balıkçı. Mezeleri de balıkları da hem taptaze hem de enfes. Yine onun önerisi hafif içimli reçine şarabıyla harika bir akşam yemeği yiyoruz. Mekândan ayrılmadan bize shot bardaklarıyla bir ikramı da var Chris’in. İçimizi yakan, adını çözemediğimiz bir içki.
Selanik’te bol yürümeli bol yemeli bir Cumartesi akşamının ardından Pazar sabahı trene binmeden önce Aristo Meydanı’nda krallara layık bir kahvaltı ettik. Sonra da koşa koşa trene yetişip akşam saatlerinde Atina’ya geri döndük. Daha Atina’ya varır varmaz Selanik’i ne çok sevdiğimizi fark edip sahil şeridi, meyveli frozen’ları, zakkumları ve candan insanları ile hafızamızda yer eden bu güzel liman kentini gülümseyerek anımsadık.
Nilhan Fidan
nilhanfidan@cosmoturk.com
NİLHAN FİDAN
YAZARA E-POSTA GÖNDER