“Haydi, çıkın dışarı, ne kimlik ne kredi kartı, üstünüzde ne varsa, ev haliyle... Hele de gökte güneş, cebinizde iki lira varsa…” Nilhan Fidan`ın yeni yazısı<br>
Güneşin yüzünüze vurduğu bir Ocak öğleden sonrası düşünün. Uzun bir uykudan yeni uyanmışsınız ve panjurları kaldırdığınızda pırıl pırıl bir hava ile karşılaşıyorsunuz. Beklemediğiniz bir şekilde sizi saran, gözlerinizi kamaştıran enfes bir gün sizi bekliyor. Kış güneşi gibi soluk da değil üstelik; şirinlikleri ile yerinde duramayan afacan bir çocuk gibi göz kırpıyor size.
Daha ne duruyorsunuz, haydi çıkın dışarı. Öyle bir çıkın ki ne kimlik ne kredi kartı her şeyi unutun evde. Sadece kapıyı çekin usulca, anahtarı üstünden alıp. Öyle bir çıkın ki üstünüzde ne varsa, ev haliyle, yüzünüzde ne bir krem ne pudra ya da allık, hiçbir şey. Yüzünüze bir su çarpın, üstünüze montunuzu alın, yeter.
Eyvah, para almamışım, şimdi nasıl geçer koca bir gün, diye düşünmeyin. Öyle de güzel geçer ki…
Bunun için deli mi deli bir arkadaşınız ve mümkünse deposu full’lenmiş bir araba olması yeterli. Bir de cebinizde bozukluklar varsa, iki üç lira kadar, değmeyin keyfinize…
Üsküdar sahilden başlayıp bir Boğaz turu yapıyoruz önce. Sevdiğimiz CD’den seçme şarkılar dinliyoruz. Birbirimize geçen günü, birkaç yıl ya da birkaç saat öncesini anlatıp gelecekten dem vuruyoruz. Gözlerimiz doluyor zaman zaman, yeri gelince de arabayı sağa sola sarsıp zıp zıp dans ediyoruz. Beykoz sırtlarına tırmanırken birkaç sır paylaşıyoruz. Köprüyü geçerken İstanbul’a bir kez daha âşık oluyoruz. Bilmediğimiz yollara sapıp bildiğimiz yerlere çıkıyoruz.
Yeniköy üzerinden Bebek’e doğru kıvrılıyoruz. Ne çok martı var denizin üstünde, şaşırıyoruz. Arnavutköy’de kısa bir mola verip eski yıllıkları karıştırıyoruz. On küsur sene önceki resmimize bakıp gülümsüyoruz. Derken çalan şarkı üstüne bir iddiaya tutuşuyoruz, görünen o ki fena halde kaybediyoruz.
Ortaköy’den çıkıp tekrar Anadolu yakasına dönüyoruz. Cebimizdeki iki lira bu sefer işe yarıyor, Çengelköy Çınaraltı’nda bardağı bir liradan iki elma çayı içiyoruz. Köprüyü karşısına alıp her iki yakayı aynı anda kucaklayan bu noktada, Boğaz’ın ortasında, gün batımında olmanın tadına doyamıyoruz.
Güzel bir gündü, diyoruz defalarca. Dönüşte, göğün pembeden kızıla boyadığı Topkapı sahiline bakıyoruz. Bir gün daha bitmiş. Cebimizde hâlâ birkaç bozukluk var ve dünyalar çoktan bizim olmuş.